22. Bölüm

2.1K 90 7
                                    


    Nefes alış verişim hızlanırken tıkandığımı hissettim. Odada alan mı kalmamıştı? Ciğerlerim isyan ediyordu sanki, bitmişlerdi.

    Gitmişti. Ekim, bir an bile bize bakmadan çıkıp gitmişti. Arayan kişi, Cansu... Onun için epey önemliydi, planlarını bozabilecek kadar büyük bir yetkiye sahipti; belliydi.

   "Lütfen kusura bakmayın kızlar, hesapta olmayan bir durum çıktı." Mete'nin sesiyle düşüncelerimden sıyrılırken titrek bir nefes aldım. "Biraz kabalık gibi oldu size de..." Üçümüze doğru bakan bir çift siyah göz buradayken içinde kaybolmayı istediğim kehribarlar yoktu, gitmişti.

   Kırpıştırdığım gözlerimi kızlara çevirirken bir şey söylemelerini diledim. Zira ben içimde çıkan kargaşa sayesinde tek kelime bile edecek güce sahip değildim.

   "Estağfurullah canım, kusura bakacak bir şey yok." Sude, halimi fark etmiş olacak ki bir elini dizime koyarken Mete'yi cevapladı.

    "Önemli biriydi herhalde, Ekim öyle apar topar gittiğine göre?" Gökçe ise daha çok soru sorar gibi tonlamıştı. Benim aklımı kurcalayan sorular onda da vardı ve benim cesaret edip soramayacağımı bildiğinden dolayı kendisi atılmıştı.

    "Yani..." Mete ise cevap verirken gözlerini kaçırdı. "Öyle de denilebilir." Mırıldanır gibi söyledikleri kafamın iyice karışmasına sebep olurken nefesimi verdim. Ne yapacaktım şimdi? Ne diyebilirdim ki?

     "Biz ne yapsak? Gitsek mi?" Sude'nin sorusuyla birlikte alacağımız cevabı merakla beklerken kaçamak bakışlarımı Mete'ye yönlendirdim. "Siz bilirsiniz tabi ama Ekim bu gece dönmez artık, onu beklemeyin."

    Kalbim sıkışırken titrek bir nefes verdim. Gecenin kalanını o kızın yanında mı geçirecekti yani? Neden kalacaktı ki onun yanında? Bu kadar önemli miydi?

    "E daha fazla rahatsızlık vermeyelim o zaman." İçten içe sinirlenmeye başladığı ses tonuna yansımış olan Gökçe ayağa kalkarken bana elini uzattı. "Evimize gidelim artık."

    Sude ise onun soğukluğunun aksine yüzüne zoraki de olsa bir gülümseme yerleştirirken Mete'ye baktı. "Her şey için teşekkür ederiz." Aramızdan birinin de kibarlık etmesi gerekiyordu tabi, kız da haklıydı bir yerde yani.

   "Ne demek canım, rica ederim." Mete ise gideceğimizi anlamış olduğu için kapıdan tarafa yönelirken devam etti. "Başka bir gün tekrarlayalım ama mutlaka."

   Sude onaylar gibi bir ses çıkarırken Gökçe ise isteksiz bir şekilde başını salladı. Bense yine ayakta uyur gibiydim. Kafamın içinde dönüp duran düşünceler öyle yoğun bir hal almıştı ki etrafımdakilerden kopmuştum.

   Mete'den çıkıp bizim eve döndüğümüzde ise durum hâlâ aynıydı. Ben bir şey demesem de içten içe üzüldüğümün farkında olan Gökçe burnundan soluyacak haldeyken Sude ne diyeceğini bilemez bir halde halıya çökmüş, oturuyordu.

    "Ama ben demiştim bu kız etkilenecek bir şekilde diye! Al işte, adam bastı gitti başka yere!" Söylene söylene Mandalina'nın kafesini sehpadan alan Gökçe bir an için bize bakıp devam etti.

    "Davulun sesi uzaktan hoş gelir diye boşuna dememişler! Adamın uzaktan görüntüsü gayet iyiydi! Yakınımıza bir geldi, resmen nükleer bomba etkisi yarattı!" Abisinden aldığı huylar yine baskın çıkmaya başlamış, korumacı tavrını takınmıştı.

   "Yangına körükle gitmesen mi acaba Gökçe'ciğim? Ha canım benim?" Sude ise bendeki gerginliği almış olacak ki ortamı yumuşatmaya, Gökçe'yi biraz da olsa sakinleştirmeye çalışıyordu. "Kızım görmedin mi adamın suratını? Beti benzi attı o kadın arayınca! Ardından gelen mesajlar da cabası!Kesin önemli biri!" Gökçe ise bu çabaya karşın hız kesmeden devam ediyordu.

   Onlar kendi aralarında tartışmaya devam ederken araya girmeye tenezzül bile etmedim ve nefesimi verip dizlerimi kendime çektim. İçimdeki kargaşa yetmezmiş gibi bir de kızlarınki eklenmişti.

   Dakikalar geçmesine rağmen biri bile susmazken şakaklarımı ovalamaya başladım ve araya resmen daldım. "Kızlar yeter!" Onları bastırmak için yüksek ses kullanmak zorunda kalmıştım. "Gerçekten yeter!"

   Sesimle birlikte ikisi de şaşkın gözlerini üzerime dikerken Gökçe, Sude'nin yanına çöktü. "Özür dileriz kuzum, kaptırdık kendimizi." Sude ise bana doğru ilerleyip kolunu koltuğa dayarken gözlerini bana dikti. "Renk iyi misin canım?"

   Kafamı dizlerimden kaldırırken sıkıntılı bir nefes aldım. "Bilmiyorum Sude." Gözlerim dolmaya başladığı sırada bakışlarımı kaçırdım ve devam ettim. "Bilmiyorum." Gerçekten bilmiyordum aslında.

   İyi miydim, değil miydim... Hiçbir fikrim yoktu. Hissizleşmiştim galiba. 

   Ekranda 'Cansu' ismini görüp Ekim'in verdiği tepkiyi gördüğüm anda o kadar garip hissetmiştim ki...
 
     Şu an resmen donmuş gibiydim. Ne bir şey diyecek, ne de bir hamle yapacak gücüm yoktu. Sadece yatıp uyumak istiyordum.

   Sanki uyuyunca unutacaktım bu geceyi, hafızamdan silecektim o ismi...

   "Konuşmak ister misin?" Gökçe de Sude gibi yanıma gelirken devam etti. "Ya da bitki çayı falan yapayım mı sana? Sakinleşirsin." İkisi de resmen gözümün içine bakıyordu.

   Söz konusu olan mevzuda baş karakter Ekim Baran olduğu için ne kadar hassas olduğumu biliyorlardı. Bu yüzden her hareketlerini ölçerek devam ediyorlardı.

   Derin bir nefes alıp biraz dikleşirken ikisine baktım. "Düşünmeniz bile yeter ama gerçekten hiçbir şey istemiyorum." Ayağa kalkmaya niyetlendim. "Sadece biraz uykuya ihtiyacım var."

   Başka bir şey söylemelerine fırsat vermeden ayaklanıp odama ilerlerken ise yaklaşık bir saattir akmak için hazır bekleyen ve en sonunda dayanamayıp özgürlüğünü ilan eden bir damla gözyaşını sildim.

🌸🌸🌸
Lütfen oy vermeyi unutmayın.. 😇☺️

TARİHİ GEÇMİŞ AŞK (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin