40. Bölüm

1.8K 79 3
                                    


     "Bunlar benim verdiğim röportajlar mı?" Aslında sorduğu sorunun cevabını o da biliyordu ama o kadar şaşkındı ki dili, çok büyük bir ihtimalle beyninden önce hareket ediyordu.

   "Evet, seni tanıdığım o günden beri çıkan her röportajın var o kutuda." Dergilerin tamamını tutmamıştım ama içlerinden onunla ilgili olan sayfaları kesip saklamıştım. "O kadar içten bir şekilde anlatmıştın ki sanata olan bakışını, aşkını. Kim olduğunu bilmeden satırlarına hayran kaldım."

   "Senin mesleğini nasıl bir aşkla yaptığını gördükten sonra ben de oyunculuğa merak sardım. İstanbul'a gelmemin en temel sebeplerinden biri de buydu hatta, dedeme kalsa Ankara'da okumamı istiyordu. Buraya gelince de akademiye yazıldım ama öyle bir mesleğiniz var ki arkasındaki yükü çok ağır. Bende de bunu kaldırabilecek kuvvet olmayınca geri adım attım." O hâlâ bir elindeki kutuya bir de yatağımın ucuna bıraktığı deftere bakmayı sürdürürken devam ettim.

  "Ama öyle güzel dokunmuştun ki içimdeki sanat bağına, o yoldan vazgeçemedim. Çocukluğumdan beri resimle aram çok iyiydi. Ben de dedemi kırmamak için istemediğim bir bölüm okurken gizli gizli resim yapmaya, içimdeki sanat ışığını kaybetmemeye çalıştım." Son cümlemden önce derin bir nefes aldım. "Başarabildim mi, bilmiyorum. Ama sen benim karanlık yolumu aydınlattın Ekim. Benim içimdeki aşkı bulmamda yolumu açan ışıktın."

   Nefesimin yorulduğunu hissettiğimde bedenimi ters yöne çevirdim ve hem kendime hem de ona zaman tanıdım. O kadar uzun konuşmuştum ki kendime inanamıyordum.

   Ama kafamı kurcalayan asıl şey söylediklerim değildi; onun ne düşündüğü, ne diyeceğiydi. Dakikalar geçmesine rağmen ondan bir ses çıkmayınca titrek bir nefes aldım ve ona baktım.

Gülüyordu. Hatta gülmek az kalırdı. Adam baya sırıtıyordu!

   "En özel hayranımla tanışmak garipmiş." Yüzündeki gülümseme silinmezken söylediği şey üzerine kaşlarım çatılırken gözlerimin dolmaya başlamasıyla arkamı döndüm.

   Dalga mı geçecekti yani benimle? Bu kadar kalpsizce mi yaklaşacaktı söylediklerime?    

   Sessiz geçen saniyelerden sonra bir şey deme niyetiyle dudaklarımı aralayıp ondan tarafa dönecektim ki bileğimi tutan el ve belimde hissettiğim baskıyla ne olduğumu şaşırırken dudaklarımda beliren o sıcaklıkla tabiri caizse put gibi kaldım.

   Konuşamamıştım, çünkü dudaklarım kapanmıştı. Konuşamamıştım, çünkü Ekim Baran dudaklarıma kapanmıştı!

  Hayat ne kadar garip bir sahneydi. Oynanan oyun ise kelimenin tam anlamıyla büyük bir belirsizlikti.

  Zihnim bana bir oyun mu oynuyordu? Yoksa bu an gerçekten yaşanıyor muydu? Ekim Baran, yıllardır içten içe aşık olduğum adam beni öpüyor muydu?

   Vücudumun her yerine sirenler çalarken verdiğim titrek nefes onun yüzüne çarptı. Bedenlerimiz arasında neredeyse hiç mesafe yokken az önce bileğimde olan eli çenemi buldu ve ayrılmamızı istemez gibi tuttu.

  Alt dudağımı emdiği sırada aldığım nane tadı içime işlerken saniyelerdir verdiğim savaşı bir kenara bıraktım ve yaşadığım âna, ona odaklanmaya karar verdim.

  Şoktan çıkıp ona karşılık vermeye başladığımda ise gözlerim kapalı olsa da dudaklarımın üzerindeki dudakları belli belirsiz gerilince gülümsediğini anladım. Dışarıdan duyulmayan bir melodi eşliğine ahenkle dans eden dudaklarımız ayrılmazken belimdeki tutuşu sıkılaştı.

   Bense bir elim göğsünde dolaşırken diğerini aşık olduğum saçlarına daldırdım. Dalgalı tutamlar parmaklarımın arasındayken gömleğinin kumaşına rağmen elimin altında hissettiğim sert kaslar yutkunmak istememe sebep oldu.

   Zaman durmuştu sanki. Saatler, dakikalar, saniyeler, yok olmuş; yaşadığım tek şey o oluvermişti.

   Aralanan dudaklarımın arasından ağzımın içine kayan dili içimde, yerini bile bilmediğim bir noktayı titretirken nazikçe saçlarını çekiştirdim.

   Nabzım son hız atmaya devam ettiği sırada dilim içgüdüsel bir şekilde onunkini takip ediyor, kesik nefeslerimiz birbirine karışıyordu.

   Saçlarında dolanan elimi ensesine indirirken parmaklarımla tüy kadar hafif dokunuşlar bıraktım ve göğsümdeki elimi omzuna çıkarttım. Bu sırada çenemde duran parmakları dokunduğu yerde iz bırakarak ilerlerken belimdeki elini biraz daha aşağı kaydırdı.

  Bedenlerimiz birbirine değiyor, nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Kaç dakika olmuştu? Zaman, akmaya devam ediyor muydu?

   Üst dudağım, dudakları arasında hapsolmuşken hafifçe alt dudağını ısırdım. O ise bu hareketime karşın beni iyice kendine çekerken bekli belirsiz bir şekilde çıkan inilti sesi kulaklarımı doldurdu.

   Neden böyle bir şey yapmıştım, bilmiyordum. Tamamen içimden bana fısıldayan o sesi dinliyordum. Bana ne oluyordu? Ekim bana ne yapıyordu?

  Bir süre sonra dudakları yavaşça çenemden boynuma doğru ilerlemeye başladığında mest olmuş bir halde gözlerimi araladım. Onunkiler açık mıydı, tam olarak göremiyordum ama tam çenemle boynum arasındaki noktaya baskı uygulayan dudaklarını çok net bir şekilde hissedebiliyordum.

   Parmaklarım yeniden saçlarına dolanırken hafifçe parmak ucuna kalktım ve ona daha çok alan tanıdım. Belimdeki tutuşu bir an olsun bile gevşemezken diğer eli ise açık duran saçlarımın arasından geçip ensemi kavramıştı.

   Çıkan kesik nefeslerime karşın ciğerlerim isyan ederken oralı bile olmadım ve Ekim'in tenimdeki dokunuşlarına odaklandım.

   Yıllarca dergilerden fotoğraflarına baktığım, filmlerdeki her sahnesine yüzünden başka hiçbir yere odaklanmadığım adam şu an yatak odamdaydı ve vücutlarımız neredeyse bir bütün halini almıştı.

   Zihnim zaman kavramını yitirmiş bir haldeyken tenime değen nefesi içime işliyor, çırpınan kalbim ise göğüs kafesimi delip geçmek ister gibi çarpıyordu.

   Dakikalar geçip hiçliğe karışarak bu ânı hafızama kazırken omzundaki elimi tekrar göğsüne indirdim ve kalbinin üzerine koyarak onu hissetmeye çalıştım.

    Dudakları yeniden dudaklarımı bulduğu sırada nefesimi tutarken ise kulaklarıma dolarak ânı bölen sesle ne olduğunu şaşırdım. Hayır, ses benden veya şu anda dudaklarımız arasında mesafe bırakmamış olan Ekim'den gelmiyordu. Bu defa başkaydı, ne yazık ki kapı çalıyordu.

🌸🌸🌸

TARİHİ GEÇMİŞ AŞK (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin