37. Bölüm

1.9K 75 10
                                    



    "Haydi hepinize iyi geceler! Sude'ye de söyleyin, rüyasında beni görsün!" Kahkaha ata ata kafeden çıkan Acar'ın söyledikleriyle dikkatim dağılırken gözlerimi devirdim ve nefesimi verdim. Şebnem ablanın yardımıyla bu tehlikeyi de bertaraf etmiştik.

    "Ne renkli geceydi ama!" Mete'nin yorumuyla yine ağlanacak halimize gülme raddesine gelirken tezgahın arkasına geçip kendime su aldım. Adrenalinden dilim damağıma yapışmıştı. "Bu çocuk gerçekten tam incelenecek vaka!"

      Doğru söze ne denirdi ki? "Yaa, klinik vaka! Ama az kalsın adli vaka olacaktı." Gökçe'nin tepkisiyle ise su içerken minik bir boğulma tehlikesi geçirdim.

     "İyi misin?" Ne zaman yanıma geldiğini bilmediğim Ekim'in sesiyle irkilirken bardağı elimden düşürmemek için sıkıca tuttum. Bu adam neden hiç ses çıkartmadan geliyordu ki? Yüreğime mi indirmek istiyordu yani?

    "İyiyim, sağol." Belli belirsiz gülümserken muhabbeti bu kadar saçma bir yerde kesmemek için devam ettim. "Gerçi, biraz daha uzasa iyi olmayabilirdim." Ne kadar da saçma bir cümle kurmuştum böyle! Resmen beyin dil koordinasyonum sıfıra düşmüştü!

    "Sude gerilince siz de etkilendiniz tabi." Aklımdan geçenleri okuyamıyordum belki ama konuşmayı sürdürmeye çalıştığını da anlayabiliyordum. Bir çaba içerisindeydi yani, görebiliyordum. "Acar sağolsun!" Bezgin bir gülüşle söylediğim şey üzerine ise sırıttı.

   "Renk..." Sessiz geçen birkaç saniyenin ardından adımı söylemesiyle ise yere indirdiğim bakışlarımı gözlerine çevirdim. Kirpikleri öyle güzel çevrelemişti ki gözlerini... Dalıp gitmekten korkuyordum, o bana her baktığında ne yapacağımı şaşırıyordum.

   Bir şey söylemek yerine devam etmesini beklemeyi tercih ettim. Zira şu an ne söylesem anlamsız olacak gibiydi.

    "Biraz konuşmak istiyorum seninle." Kelimeleri, vücudumda uyarıcı madde etkisi yaratırken bütün hücrelerim alarm haline geçti. Ne konuşmak istiyor olabilirdi? "T-tabi, konuşalım." Sesim titrese de cümle kurmayı başarabilmiştim."Ama önce ben bir şey söylemek istiyorum."

    Derin bir nefes aldım ve dans ettiğimiz sırada Acar orta yere dalış yapmasaydı söyleyeceğim şeyleri toparladım. "Ben teşekkür ederim o haberi yaptırdığın için." Bakışlarımı tezgaha indirirken devam ettim. "Yani senin öyle güzel bir kadınla birlikte olman çok daha mantıklı. Sonuçta ben alelade bir kızım."

   O ise söylediklerimin üzerine bana doğru bir adım attı ve aramızdaki boy farkından mütevellit biraz eğilerek konuşmaya başladı. "Sofia dışarıdan göründüğü kadar mükemmel bir kadın değil Renk." Gözlerimin içine baktı ve devam etti.  "Hatta bu sektördeki birçok kişi değil. Saatler süren hazırlıklardan ve görüntülerde yapılan düzeltmelerden sonra öyle oluyorlar."

   "Normal halleriyle bile bizden güzeldir onlar." Histerik bir şekilde gülerken söylediğim şeyden sonra içimdeki acıyı yok sayma adına o gülüşü tutmak için çabaladım. "Sen kendi güzelliğinin farkında değilsin anlaşılan."

   Bıyık altından söylediği şey üzerine ben duyduklarımı sindirmeye çalışırken o hafifçe koluma dokundu. "Kimse ekranda göründüğü gibi mükemmel değil, herkesin kusurları var. Ama sen mükemmelsin Renk."

   Kalbim son hız çarpmaya başlarken ben hâlâ duyduklarımın şoku içerisindeydim. Ben bir şey diyemezken o tam yeniden lafa gireceği sırada tezgahın öteki ucunda Mete'nin belirmesiyle dikkati dağıldı, dolayısıyla benim bakışlarım da oraya kaydı.

    Bu sırada elinde Ekim'in telefonuyla tezgaha yaslanmış olan Mete direkt olarak arkadaşına bakıyordu. "Ne oldu?" Ekim'in ise ne olduğundan çok neden geldiğini sorgular gibi bir hali vardı.

    "Bir bak istersen." Telefonu ona doğru uzatan Mete'nin ise yüzünden gerginlikle huzursuzluk karışımı bir duygu akıyordu. "Abicim ne olduğunu söyleyecek misin?" Ekim nefesini verdi ve devam etti. "Bir şey konuşuyorduk, acil değilse sonra bakarım."

    Bense bu sırada kaşlarım istemsizce çatılırken neler döndüğünü anlamaya çalışıyordum. Bir şey olmuştu, ya da oluyordu. Ve bu her ne ise çoğu zaman neşeli olan Mete'yi bile huzursuz ediyordu.

    "Ne olduğunu ben de bilmiyorum ama bakman lazım." Mete ise sıkıntıyla nefes alıp bir an için bana baktıktan sonra tekrardan ona döndü. "Cansu mesaj atmış."

    Duyduğum isim kulaklarımda yankılanmaya başlarken gözlerim anında Ekim'i buldu. Ne yapacaktı? Yine gidecek miydi o kıza? Bırakacak mıydı burayı?

   Hızlıca telefonunu alan Ekim ise mesajı açmadan önce bana baktı. Gözlerinde ufak da olsa bir kararsızlık var gibiydi. Ya da ben öyle görmek istiyordum, bilmiyordum. "Buna bakmam lazım, ama hemen sana döneceğim Renk."

    Bense söylediği şey üzerine buruk bir şekilde gülümserken titrek bir nefes verdim. "Ben seni yalnız bırakayım en iyisi." Zoraki bir şekilde konuşurken boğazımdaki yumruyu yok saymaya çalıştım. "Belli ki önemli."

    Bir şey söylemesine fırsat vermeden yanından ayrılırken gözlerimi yere indirdim ve hızlı adımlarla onlardan uzaklaştım.

   Kader, ben unutmaya çalıştıkça o tedirgin hissi yineliyordu sanki. Tam mutlu olacakken bir şeyler ters gitmek için hazırda bekliyor gibiydi.

   Şebnem ablanın yanına oturduğum sırada Ekim'in gözden kaybolduğunu anlamamla ise kalbime çöken ağırlıkla nefes alamadım. Yine o kıza gitmişti anlaşılan.

   Dakikalar geçmesine rağmen Ekim hâlâ dönmeyince kafamdakileri halının altına süpürmek ister gibi başımı iki yana salladım ve ayaklandım. Daha fazla burada durmamın bir anlamı yoktu.

   "Ben eve gidiyorum." Buğulu gözlerle Gökçe'nin yanından geçerken ise zorla konuştum ve yan taraftan çantamı alıp hızla kafeden çıktım. Merak ettiğini biliyordum ama şu an açıklama yapmaya gücüm yoktu. Eve geldiğinde konuşurduk nasıl olsa, orada daha fazla kalmamın bir anlamı yoktu.

   Sokağa çıktığımda yüzüme vuran rüzgarla bir an için durup derin bir nefes aldım. Sanki içimde yanıp duran bir kibrit vardı ve usul usul her yanımı yakarak ilerliyordu.

   Ne yapsam fayda etmeyecekmiş gibi hissediyordum, çıkışı bulamıyordum. Koşar adım ilerlerken ise hiçbir yere bakmıyordum. Etrafı görecek gözüm yoktu, bir an önce eve gitmedim tuvalimin başına oturmak istiyordum.

    Sonunda kapıya geldiğimde ise titreyen ellerimle anahtarları çıkarttım. Geçen defanın acısı çıkıyordu sanki. Ayakta kalmak için ne hissettiysem içime atmıştım, bazı şeyleri yok saymıştım ama şu an bunu yapamıyordum.

   Eve girer girmez yüzümü bile yıkamadan odama gittim ve tuvalimin yanına çöktüm. O dinlerdi nasıl olsa beni. Sessiz sedasız durur, içimdekileri dökmemi beklerdi.

   Ne kadar süre orada öylece kaldım, bilmiyordum. Gecenin sessizliğinde üst üste çalmaya başlayan kapı ziliyle irkilirken duvara yasladığım kafamı kaldırdım ve sanki bir ses duyabilecekmişim gibi koridordan tarafı dinlemeye başladım.

   Saniyeler geçmesine rağmen aynı şey devam edince ise mecburen ayağa kalkıp uyuşuk adımlarla kapıya doğru ilerlemeye başladım. Kızlar anahtarlarını bulamamışlardı herhalde, yoksa bu saatte gelecek başka biri olamazdı.

   Derin bir nefes alıp delikten bakmadan kapıyı açtığımda ise karşıma çıkan kişiyle tabiri caizse far görmüş tavşan gibi kalakaldım. Yanlış tahmin etmiştim, gelen kızlar değildi. Ekim'di.

🌸🌸🌸

TARİHİ GEÇMİŞ AŞK (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin