Nefesimi kontrol altında tutmaya çalışırken hızla salonu kontrol ettim. Ama neyse ki ikisi de kapıdan direkt olarak görünebilecek açıklıkta değillerdi.
Yani Acar, kafasını içeri sokmadığı sürece onları göremezdi. Bu durumda yapmamız gereken şey Acar içeri dalmak gibi bir hıyarlığa girişmeden onu kapıdan def etmekti.
"Vereceğimiz geçici rahatsızlık için şimdiden özür dileriz, bir kuple cinnet geçirip hemen fabrika ayarlarıma geri döneceğim." Sude'nin bir elini beline koyarak fırtına öncesi sessizlik tonunda salonda kalan ikiliye yönelik söylediği şeyle birlikte düşündüklerimi bir kenara bırakıp anında alarm durumuna geçerek salonun kapıdan görülmesini engellesem de Gökçe dalgınlıktan tehlike çanlarını biraz geç duymuş olacak ki Acar'ın üzerine doğru saldırıya geçen canım arkadaşımı son anda tutabilmişti.
"Kime dedin onu kız sen?" Acar'ın sorusu havada asılı kalırken Sude çoktan taramalı tüfek moduna geçmişti. "Seni pizza hamuruna peynir yaparım çocuk! Dikine dikine doğrar, enine enine katlarım seni!"
Gökçe onu tutmak için sınırlarını aşan bir mücadele veriyor olmasına rağmen Sude son sürat söylenmeye devam ediyordu. "Tuttuğun o pizza kutularını dürer büker-"
"Sude!" Cümlenin devamını tahmin etmemle birlikte dehşet içinde çığırarak Sude'nin ağzını elimle kapattım. Az kalsın sansürlenecektik!
Evet, Ekim'in arkadaşlarımla vakit geçirdiği ilk ortam gerçekten de mükemmel ilerliyordu!
"Yırtık dondan çıkar gibi niye her yerden fırlıyorsun oğlum sen? Nasıl bir ruh hastasının?" Ben en öne istinat duvarı kurmuşken Gökçe, Acar'la konuşmayı devraldı. "Bir kuryeliğin eksikti yani!"İşin o kısmını tabi ki sorgulamamız gerekiyordu ama şu an takıldığım nokta Sude'nin geçireceği potansiyel cinnetin seviyesini arttıran olaydı. Acar diye tabir ettiğimiz literatür dışı kişi pizzaları getirdiği yetmezmiş gibi bir de en üstteki kutulardan birini açmış, dilimlerden birini yalana yalana yiyordu.
"Öncelikle; kafandaki o pembe kukuleta ile seni hiç ciddiye alamıyorum Agresif Şirin." Sude'ye yönelik söylediği şeyden sonra kemirdiği dilimi bitirmiş olan Acar insanı poposunu duvara yaslarken konuşmaya başladı.
"Sana gelirsek Gökçe'ciğim; hayır, kuryeliğe başlamadım. Kapıdan geçerken pizzacıyı gördüm, size geldiğini öğrenince de çocuğa zahmet olmasın diye alıp getirdim." Kurduğu cümle dışarıdan bakıldığında çok masumane gibi dursa da buna eklenen o yayvan Acar sırıtışı bütün büyüyü bozuyordu.
"Aferin, iyi halt ettin!" Ben hâlâ ağzını kapalı tuttuğum için çemkiremeyen Sude yerinde tepinmeyi sürdürürken cevap veren kişi Gökçe olmuştu. "Sana mı kaldı bizim siparişimizi getirmek? Ayrıca bizim kapının önünde ne işin vardı acaba?"
"Sude'yi günlük sinir etme kotamı dolduramadığımı fark ettim, bir uğrayayım dedim." Acar'ın sırıtarak verdiği cevapla elimi ısırma raddesine gelen Sude ile mecburen geri adım attım ve kenara kaçtım. "Eşekler uğrasın sana! O kafanı tepelesinler de kendine gel e mi!"
"Aaa! Hiç yakışıyor mu öyle kötü laflar sana pıtırcık? Vallahi acı biber sürerler ağzına!" Acar hâlâ işin dalgasındayken Sude an be an cinnet seviyesini arttıyor, onu tutmaya çalışan garibim Gökçe de resmen can çekişiyordu. "Allah'ım, müsaitsen aç kapıyı sana geliyorum!"
Zira sinirleri tepesine çıkmış bir Sude insanı gerektiğinde on kaplan gücünde olabiliyordu ve bugün onlardan biriydi.
"Sude ne olur iki saniye tepinmeden dur! Vallahi kollarım koptu!" En sonunda dayanamamış ve isyan bayrağını çekerek araya girmiş olan Gökçe'nin kurduğu cümle ise maalesef ki Sude'nin elektriğinin bir kısmından nasibini almasına sebep olmuştu. "Sen bana şişman mı diyorsun Gökçe Deniz?"
"Aha ceza sahası!" Ortamın yüksek gerilim hattından beter olmasını hiç aldırmayan diğer kişi ise tabi ki Mete'ydi. Yine her zamanki gibi kendi çapında ilgisini çekecek bir şey bulmuş, televizyon izler gibi olayları takip ediyordu.
Ben de son birkaç dakikadır ortamı tenis maçı izler gibi izlerken araya giren farklı sesi alıcıları ile ölçmüş olan Acar canlısının gagasını içeri doğru uzatmak suretiyle gözetlemeye gireceğini son anda fark edip kendimi siper ettim ve içeriyi görmesini yapabildiğim kadar engelledim.
"Sen artık mağarana geri mi dönsen acaba Acar?" An itibariye Gökçe, hâlâ tepişmekte olan Sude'nin öne atlamasını engelliyor; ben de Acar'ın salondaki malum ikiliyi fark etmemesini sağlamaya çalışıyordum.
"Vallahi çok ayıpladım sizi kızlar!" Elindeki kutuları kucağıma bırakıveren Acar iki elini de havaya kaldırmış bir vaziyette bize bakıyordu. "Nerede kaldı misafirperverlik?Sapanca'da da kapı dışarı ettiniz?"
"Misafir dediğin edebini adabını bilir bir kere! Sende bu saydıklarımın ikisi de yok!" Gökçe'nin kolları arasında uçan tekme atmaya çalışan Sude yine kargaları kıskandıracak detonelikte çığırınınca bizim kız da çareyi onu kucaklayarak mutfağa sokmakta buldu.
"Oğlum kendini boğdurtmadan bir yürü git ya! Valla benim bile sinirlerimi zıplatıyorsun artık." Sude'nin arkasından çekilmesiyle bir nebze rahatlayarak kapıyı kapatmaya yeltendiğim sırada bakışlarımı Acar'dan tarafa çevirdim.
"Kaç kutu pizzayı taşıdım yani, bir kahvenizi içmeden şuradan şuraya gitmem!" Olağanca rahatlığı ile poposunu duvara yaslamış olan Acar tabi ki hâlâ işin şakasındaydı.
"Lan, ritmi kaçmış türkü!" Tam o sırada merdivenlerden gelen yabancı sesle ise hepimizin dikkati o tarafa döndü. "Bir arkadaşa bakıp geleceğim diye dükkandan çıktın, bir saat oldu yoksun ortada!"
Aşağı yukarı Acar'ın boylarında, mavi gözlü bir çocuk koridorda bitiverirken akıllardaki soruyu soran kişi Sude'yi mutfakta tutmaya çalışırken bir yandan kapıya bakan Gökçe olmuştu. "Bu kim be?"
"Yabancı değil kız, dayımın oğlu Ömer. Dün geldi Mardin'den." Acar ise sanki az önceki laflar kendisine değilmiş gibi bizi tanıştırmak gibi gereksiz bir işe girişmişti. "Ömer'cim, bunlar da o bakmaya geldiğim arkadaşlar."
"Lan çoban salatası! Niye elalemin kapısına dayanıp boşboğazlık yapıyorsun?" Acar'ın kuzeni olduğunu öğrendiğimiz şahıs galiba bu deliden biraz daha normal olacaktı ki kuzenine destek olmak gibi bir niyeti yok gibiydi.
"Bacım siz bu bulgurlu çiğ köftenin kusuruna bakmayın, çocukken olmamış köfteleri yiye yiye içten içe zehirlendi bu. Ondan böyle oldu." Bu defa bizden tarafa dönüp konuştuğunda ise emin olmuştum, bu çocuk Acar gibi ruh hastası değildi.
"Estağfurullah birader de sen şu kuzenini kapımızdan al, götür. Yoksa elimden bir kaza çıkacak." Ben sessiz kalmayı tercih ederek salonun görüşünü kapatırken konuşan taraf ise yine Gökçe olmuştu. "Siz hiç merak etmeyin; ben bunu dükkana gidince tavada iki tur çevirir, kendine getiririm."
"Oğlum bir dur be, daha içeri girip pizzadan yiyecektim ben." Acar'ın verdiği zevzek cevap üzerine ben inanamaz bir şekilde ona bakarken adının Ömer olduğunu öğrenmiş olduğumuz çocuk onun enesine bir tane patlatıverdi. "Ben yedireceğim sana dükkanda! Yürü lan!"
Bunu gören Gökçe ise bana kapıyı kapatmamı işaret etti ve Sude'nin yanına geçti. Bense bu saçmalığa daha fazla tahammül edemeyeceğim için gözlerimi devirerek kapıyı kapatıverdim.
🌸🌸🌸
Öncekine göre daha üzünce eğlenceli bir bölümle geldim ve rica ediyorum oy vermeden geçmeyin, emeğime yazık ediyormuş gibi hissediyorum ki bu çok moral bozucu bir durum.
Sürekli bu konuyu dile getirmek istemiyorum ve beni anladığınızı umuyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TARİHİ GEÇMİŞ AŞK (KİTAP OLDU)
Short StoryHer genç kızın aşık olduğu, posterlerini duvarına astığı, dergilerden fotoğraflarını kesip sakladığı, hayallerinin baş kahramanı yaptığı bir ünlü vardır değil mi? Kimisi bir şarkıcıya aşık olur, kimi de bir oyuncuya tutulur... Renk'in ilk aşkı is...