İyi okumalar dilerim...
Dün olanlardan sonra oldukça yorulduğumuz için ertesi gün baya uyumuştuk. Uzun güzellik uykumuzdan sonra kalkıp büyük bir kaos içerisinde kahvaltımızı hazırlamıştık. Saçma sapan şeylerden konuşarak ve magazin haberlerini izleyerek kahvaltımızı yaptıktan sonra uzun zamandır eve gelmediğimiz için temizlik yapmaya başlamıştık.
Aslında Diana başlamıştı, ben asla kendi isteğimle yapmıyordum. Büyük baskı altındaydım. "Kırk yılın başı eve geldik, ne olur azıcık otursak? Kitap okusak? Dizi, film izlesek? Alacakaranlık izlerim seninle, ne dersin?" diyerek yerleri paspaslamaya devam etmiştim.
Ben diğer yerleri süpürüp silerken Diana mutfağı temizliyordu. Mutfaktan kastım tüm mutfaktı. Bütün dolapları boşaltmış içlerini temizliyordu. Bana da yerleri temizledikten sonra kitaplığın tozunu almamı söylemişti. Sonra odalarımızı temizleyecekmişiz. Odanın tamamını. Düşündükçe ağlamak istiyordum.
Az önce dediklerime karşılık Diana mutfaktan "Sus, söylenme! Düzgün yap, beğenmezsem bir daha silersin ona göre." diye bağırmıştı. Sinirle yerimde tepinirken "Alacakaranlık'a bile razıyım diyorum. Ne olur yani sonra yapsak? Şart mı bugün yapmamız?" demiştim. Tabiki cevap gecikmemişti.
-Şart tabiki, pis evde mi oturalım? Bazen merak ediyorum, bu zekayla bu yaşına kadar nasıl yaşadın.
Ağlar gibi sesle "Nasıl yaşadıysam yaşadım işte! Şimdi gider atarım bak kendimi camdan." demiştim. Bir yandan da elimdeki paspasla savaş veriyordum. Sinirle dolabın köşesine çarpa çarpa silmeye devam ediyordum.
-Yanında ben vardım da ondan. Arada bir teşekkür et bana, sayemde sağlam geldin bu yaşına. Hiç değerimi bilmiyorsunuz. Ayrıca düzgün yap dedim!
Oflayarak daha sessiz yapmaya başlamıştım ama bu hala savaş verdiğim gerçeğini değiştirmiyordu. Paspas kovasındaki suya gözüm takılınca aklıma gelen şeyle zihinsel enerjimi oraya yönlendirmiştim. Suyun sallanmasıyla heyecan yapınca odağım dağılmıştı ve suyla olan bağım kopmuştu.
Sakinleşmek için derin bir nefes alıp toprağı kullanırken yaptığım gibi suyun da şekil aldığını düşünmeye başlamıştım. Su düşündüğüm şekle girip kovadan ayrılırken heyecanla garip sesler çıkararak paspası atmış ve Diana'nın yanına koşmaya başlamıştım.
-Diana! Diana! Bak ne yapabiliyorum!
Heyecanla yanına gelince Diana bıkmış bir ifadeyle bana bakıp "Ne yapabiliyormuşsun?" diye sormuştu. Yüz ifadesini takmayıp bir bardağa su doldurduktan sonra karşısına geçmiştim. Gözlerim mora dönerken suyu bardaktan çıkarıp Diana'nın etrafında dolaştırdıktan sonra bardağa geri koymuştum. Bu işte yeni olduğum için birkaç damla düşse de umursamamıştım.
Diana tek kaşını kaldırarak baktıktan sonra "Suyu da mı kontrol edebiliyormuşsun?" demişti. Heyecanla kendi kendimi alkışlarken kafamı sallamıştım. Diana bana göz devirirken "Sende denesene." demiştim.
-Saçmalama sen yapıyorsun diye bende mi yapabileceğim?
Dedikleriyle omuzlarımı silkip "Birçok gücümüz aynı. Hem biz telepati bile yapıyoruz. Neden olmasın?" demiştim. Diana dediklerimi mantıklı bulmuş olmalı ki bir süre düşündükten sonra bardaktaki suya dönmüştü. Gözleri maviye dönerken suyun titreştiğini görebilmiştim.
Diana da farketmiş olmalı ki daha çok odaklanmıştı. Su bardaktan çıktıktan kısa bir süre sonra etrafa saçılmıştı.
-Tutamadım, etrafa saçıldı. Hadi burayı sil çabucak Alissa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Strange
Khoa học viễn tưởngGizli bir şirket... Tehlikeli bir deney... Genetiği değişen çocuklar... Telekinezi, ışınlanma, görünmezlik... Aşk, sevgi, dostluk... Tüm bunları içinde barındıran olayları öğrenmek ve her şeyi onlarla beraber keşfetmek istiyorsan sende okumaya başla...