Keyifli okumalar...
Ders mi demişti o? Daha dün geldik ama keşke araya nefes almamız için bira zaman koysalarmış.
"Alissa, ben doğru mu duydum? Ne dersi be?!"
Diana'ya cevap verirken kapıyı açmak için ayağa kalkmıştım.
"Bilmiyorum. Neyin acelesi bu anlamadım ki?"
Kapıyı açtığımda elinde poşetlerle içeriye girmişti Daphne. Diana "Ne dersi bu? Keşke biraz bekleseydiniz, aceleniz ne bu kadar?" demişti.
"Benim bir acelem yok, ne güzel uyuyordum ama Selene sizin derslere hemen başlamanızı istemiş. Çünkü güçleriniz istemsizce ortaya çıkmaya başlamış ve bu yüzden kontrol etmeyi öğrenmeniz gerektiğini söyledi."
Oflayarak olduğum yerde tepinmiştim. Umarım bunların 'ders' anlayışları farklıdır.
"O elindekiler ne peki?"
Diana'nın sorusuyla Daphne'nin elindeki poşetlere bakmıştım. İçlerinden birini bana verip diğerini de Diana'ya fırlatmıştı. Tabi Diana'nın kafasına atmasa her şey daha güzel olabilirdi...
Diana sinirle ona bakmış, sonrada yanındaki yastığı ona fırlatmıştı. "İnsan gibi veremiyor musun?" diye söyleniyordu bir yandan da. Daphne ise yastığı tutmuş ve omuz silkmişti.
"Yanına yürüyüp, eline veremeyecek kadar üşeniyorum. Kusura bakma."
Konuşurken bile esniyordu. Ne diyebilirim ki? Anladım kadarıyla uykuyla ilişkisi baya sağlamdı.
"Poşettekileri giyin bir an önce de gidelim. Sizi öğretmeniniz ile tanıştıracağım."
Dediğinde sırıtarak bakıyordu. Kesin bunun altından bir şey çıkacaktı ama neyse...
Diana'yla giyindikten sonra Daphne ile odadan çıkmış ve yine bir sürü koridordan geçmeye başlamıştık. Getirdiği poşetlerde birçok kıyafet vardı ama ben içlerinden siyah bir eşofman ve bol bir tişörtü giymiştim. Diana ise eşofman yerine siyah bir kot giymişti. Rahatlık her şeyden önce gelirdi her zaman.
Sonunda bir kapının önünde durmuştuk. Daphne "İçeride size anlatılanları iyi dinleyin ve eğer öyle bir şey mümkünse birbirinizi yemeyin. Size iyi işkenceler." dedikten sonra sırıtmış ve el sallayarak uzaklaşmıştı.
Ben "İşkence mi dedi o?" derken Diana odaya girmiş ve beni de sürüklemişti. Yok ya en fazla ne olabilirdi ki?
İçerisi beyaz bir odaydı. Yerde büyük bir yuvarlak oluşturacak şekilde minderler diziliydi. Toplu ders yapıldığı çok belliydi ancak şu an kimse yoktu. Pardon, pencerenin önündeki arkası dönük adam dışında kimse yoktu.
Diana'yla birkaç adım daha attığımızda pencerenin önündeki adam bize doğru dönmüştü. Yüzünde büyük bir gülümseme vardı. Garip bir gülümseme...
"Merhaba kızlar, hoşgeldiniz."
Dediğinde kibarlık olsun diye "Hoşbulduk..." mırıldanmıştım. Kesinlikle yüzündeki gülümsemeden tırsmıştım bu yüzden Diana'nın kolunu bırakmıyordum.
"Geçin, geçin oturun şöyle. Çekinmeyin lütfen."
Gülümseyerek söyledikleriyle işaret ettiği yere oturmuştuk. Biz otururken o konuşmaya devam ediyordu.
"Ben Adam. Sizlere güçlerinizi ortaya çıkarmanız ve onları kontrol etmeniz için yardımcı olacağım."
Konuşurken gözlerinde oluşan parıltıdan gerçekten korkmuştum. Sanırım Daphne'nin söylediklerini ciddiye almalıydık. Tekrar konuşacağını anlayınca Adam'a bakmıştım. Gözlerine bakarken 'Kaç dakika sonra ağlamaya başlayacağınızı merak ediyorum.' dediğini duyunca Diana'ya dönmüştüm. Fakat onda hiçbir hareket yoktu. Normalde böyle bir şeyi duyduğunda Diana hayatta susmazdı. Ya Adam'la ters düşmek istemiyordu ya da... Ya da yine sadece ben duymuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Strange
Science FictionGizli bir şirket... Tehlikeli bir deney... Genetiği değişen çocuklar... Telekinezi, ışınlanma, görünmezlik... Aşk, sevgi, dostluk... Tüm bunları içinde barındıran olayları öğrenmek ve her şeyi onlarla beraber keşfetmek istiyorsan sende okumaya başla...