Bölüm 20

42 11 10
                                    


İyi okumalar dilerim...




-Ben hiçbir şey anlamadım. Ne diye geldik buraya?

-Alissa, yol boyu susmadın! Biraz daha konuşmaya devam edersen olacaklardan ben sorumlu değilim.

Diana söylene söylene diğerlerinin yanına giderken oflayarak son çare abime bakmıştım. Gerçi o da pek anlamış gibi gözükmüyordu. Bu yüzden umutsuzca iç çekmiştim.

Dün hepimizi toplayıp oyunu ve kuralları anlatmışlardı. Bende dinlemiştim tabiki ama anlamadığım kısımlar vardı. Onları birisine sormak istiyordum. Ancak arkadaş dediğim hainler beni takmıyordu.

Şu an oyun için bir labirente gelmiştik. Büyük hatta devasa bir labirent. Yerimizi Mutatio'nun anlamamasını isterken böyle büyük çaplı işler yapmak pek de mantıklı değildi ama yapıyorlardı. Bizde onlara ayak uyduruyorduk.

Kimsenin sorularımı cevaplamayacağını anlayınca boşvermeye karar vermiştim. Hem böylece benim yüzümden oyunu kaybedersek onları suçlardım. Kendi  kendime muhteşem zekamı övdükten sonra aniden yanımda biten Arron'a bakmıştım.

Kaşlarımı kaldırarak merakla "Bir şey mi oldu?" diye sormuştum.

-Hayır, hayır. Sadece bir şey soracak gibi duruyordun, o yüzden geldim.

Dedikleriyle kaşlarımı indirip gülümseyerek konuşmuştum.

-Evet, bir şey soracaktım. Aslında birkaç şey... Eğer senin için sorun olmazsa bana oyunu özet geçebilir misin?

-Sorun olmaz, tabiki. Takımız sonuçta. Şimdi toplam on kişiyiz. Bizi üçerli gruplara bölecekler, her akademiden bir kişi olacak şekilde. Daha sonra labirente girip bazı kartları toplayacağız. İki tür kart var. Bazıları zihinsel enerjiyle işaretlenmiş, bunlar iki puan kazandırıyor. Diğerleri ise element enerjisiyle işaretlenmiş ve bir puan kazandırıyorlar. Labirentte renklerine göre ayrılmış üç bölge var. Amacımız kartları toplayıp bize verilen renkteki bölgede toplanmak. Önce giden kazanır yani.

Eksik kısımlar tamamlanınca gülümseyerek "Teşekkürler, şimdi daha iyi anladım." demiştim.

Arron, Axel'in yanına giderken Diana bana doğru geliyordu. Tek kaşını kaldırarak bir bana bir de giden Arron'a bakmıştı.

-Siz baya iyi anlaştınız anlaşılan, geçen oyunda da sarılmalar falan. Araya zaman girdi diye unuttum sanma.

-O, o zamanki şartlar gereği gelişen bir şeydi. Detaylara takılmayalım.

-Şimdi ne konuştunuz?

-Sabahtan beri peşinizde dolanıyorum. Hiçbiriniz anlatmadınız. O yüzden Arron oyunu anlattı baştan.

-İyi, hadi gel. Oyun başlıyor.

Diana'nın demesiyle herkesin bir araya toplandığını farketmiştim. Gruplara ayırıyorlardı herkesi.

Hemen diğerlerinin yanına gittik. Geldiğimizi görünce Ambrose "Yeşil renkli bölgede toplanacaksınız." demişti. Onu kafamızla onaylarken dün tanıştığımız Müdire Freya konuşmaya başlamıştı.

-Dün her şeyi zaten anlattık. Labirente girin kartları toplayın ve bölgenize gidin. Bu kadar basit. Labirentin içinde uymanız gereken herhangi bir kural yok. Tabiki birbirinize çok büyük zararlar vermediğiniz sürece. Toplam yarım saat süreniz var. Şimdi herkes girişlere gitsin. Oyun başlıyor.

Müdirenin sözlerini bitirmesiyle herkes labirentin girişlerine yönelmişti.

Oyun tahmin ettiğimden daha zor olacak gibiydi. Çünkü müdire hiçbir kural yok demişti. Bu demektir ki labirentin içinde gruplar arası çatışmalar veya hırsızlıklar yaşanabilirdi.

The StrangeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin