22. Bölüm

89 4 5
                                    

1 AY SONRA...

Perdenin arasından sızan güneş ışıklarıyla gözlerimi hafifçe araladım. Dün geç uyuduğumdan dolayı sanki gözlerim kum doluymuş gibi hissediyordum. Bu yüzden tekrar gözlerimi kapadım ve uyumaya çalıştım. Belimde bir el hissedene dek. İstemsizce gülümsedim. Gözlerim hala kapalıydı. Açmak istemiyordum zaten. Belimdeki el yavaşça beni kendine çekti. Edmond'ın parfümünün kokusunu duyabiliyordum. Bu çok güzeldi. Çok huzur vericiydi. Bu yüzden gözlerimi açmamayı tercih ettim. En sonunda Edmond'ın sesini duydum.

"Uyumadığını biliyorum." dedi kısık bir sesle. Bu gözümü açmamı sağlamıştı. Yavaşça ona döndüğümde gülümseyen bir yüzle karşılaştım. Bu benim de mutlu olmamı sağlamıştı. Yavaşça yanağına dokunup onu öptüm. Ona dokunmak... Öylesine tarifsizdi ki.

"Sen çok kötüsün.. Gitmem gerektiğini biliyorsun. Beni evde tutmak için yapıyorsun." dedi Edmond ayrıldığımızda.

"Hiç de bile." dedim yalandan küsmüş gibi yaparak.

"Ama gitmem gerek. Daha fazla erteleyemem." dedi yataktan kalkarken. Ben de yatakta oturmuştum şimdi.

"Kadını tanımadığına emin misin?" dedim. Belki de hatırlamıyordu.

"Kesinlikle tanımıyorum."

"Peki merak ediyor musun? Yani ne konuşacağını?" dedim. Çünkü ben merak ediyordum. Edmond ise gömleğinin düğmelerini iliklerken bir an bana baktı. Düşünüyordu.

"Sanırım hayır. Bir an önce şu saçmalığın bitmesini istiyorum sadece." dedi rahat bir tavırla. 

"Ne meraksız adamsın sen." dedim bıkkınlıkla. Yani ben bile merak ediyordum. Nasıl merak etmezdi? Aklım almıyordu. Edmond ise güldü. Ardından tekrar beni öpüp odadan çıktı.

Bense yavaş bir şekilde yataktan kalktım. Nasılsa acelem yoktu. Günlerim hep aynı geçiyordu zaten. Yavaş yavaş sıkılmaya başlamıştım. Çünkü burada bir hapishanedeymişim gibi hissediyordum bazen. Oysa burayı evim gibi hissetmek istiyordum. Hapishane gibi değil.

Banyoda suyun dolmasını beklerken düşünüyordum. Bundan bir yıl önce yapayalnız bir kızdım. Hayatta kalmaya çalışan bir kaçak. Hala kaçaktım. Ama yanlız değildim. Beni önemseyen insanlar vardı. Benim de önemsediğim insanlar.... Kalbimi Kevın'dan başkasına asla veremem dememe rağmen bu adama ellerimle teslim etmem... Tüm bunları bir yıl önce söyleyen olsaydı kesinlikle inanmazdım. Asla inanmazdım. Ama işte, hepsi olmuştu. Küvetin suyu dolunca kendimi sıcak suya bıraktım.

Yine de tüm bunlar hala korkmamamı engelleyemiyordu. Biliyordum. Sonsuza kadar böyle kalamazdım. Black er ya da geç benim yaşadığımı öğrenecekti. Öğrendiğinde hazırlıklı olmak zorundaydım. Ama işin aslı ne yapmam gerektiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Kimseyi tehlikeye atmak istemiyordum. Böyle boş duramazdım da. 

Canımı acıtsa da yine de düşündüm her şeyi.. Babamı, annemi , Kevın'ı... Kevın onun yüzünden ölmüştü. O yapmıştı. O çıkarmıştı yangını. Bana 'Herşeyini elinden alacağım.' demişti. Korkuyordum. Edmond'a veya çevremdeki insanlara bir zarar verebilmesi ihtimalinden korkuyordum. 

Kaygılı düşünceler eşliğinde banyodan çıkıp üsütümü değiştirdim. Öncelikle, sakin olmak zorundaydım. Daha olmayan olaylar için kendimi paranoya etmemeliydim. Sakin olmalı, ve olabildiğince az göze batmalıydım. Evet, şu an için en iyi yapabileceğim şey buydu. Merdivenlerden inerken kapı çalınmıştı. Kapı deliğinden baktığımda, Emily olduğunu görünce çok rahatlamıştım. Kapıyı açtım ve yavaşça kenara çekildim. Dışarıdan görülme riskini göze alamazdım. 

Bir Kaçışın Öyküsü...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin