ERNA...
Edmond ile mahkeme salonunun önünde duruyorduk. Emily bizim ilerimizde avukat ile konuşuyordu. Edmond'ın anne babası da gelmişlerdi. Ama biz onlardan uzak bir köşede durmayı tercih etmiştik. Daha doğru bir ifadeyle Edmond tercih etmişti.
Onunla buraya gelebilmek için çok dil dökmüştüm. Ama değmişti bana göre. Onu ve Emily'i böyle bir günde yalnız bırakmak istemiyordum. Hem artık eskisi kadar korkmuyordum. Kılığımı değiştirmemiştim. Verdiğim karardan dolayı artık bunun bir anlamı kalmamıştı. Sadece son adımı atmam kalmıştı. Onu da yapacaktım zaten.
Koridorun ilerisinde Fred ve avukatı görünmüşlerdi şimdi. Hemen Emily'e baktım. Ona bakmıyordu bile. Avukatıyla konuşmaya devam ediyordu. Fred'in geldiğini görmüştü. Ama ona kısa bir bakış atıp önüne dönmekle yetinmişti.
Edmond'ın elini hissettiğimde yine istemsizce gülümsedim. Bu adam bunu nasıl başarıyordu? Nasıl beni en ufacık bir şeyle bile gülümsetmeyi, içimi ısıtmayı başarabiliyordu? Bunu hala anlayamıyordum. Ben de bir şey demeden yavaşça ona sokuldum. Onun yakınında olmak kendimi iyi hissettiriyordu.
"Seni mahkeme salonuna almayacaklar. Biz içeri girdiğimizde lütfen kendine dikkat et." diye fısıldadı kulağıma. Ben de başımı kaldırıp ona baktım. Oldukça endişeli görünüyordu. Hafifçe gülümsedim ve elimi tutan elini sıktım.
"Dikkatli olacağım." dedim sadece. Ona hala söyleyememiştim. Ama bugün haberi olacaktı kararımdan. Ondan da saklamak istemiyordum. Özellikle ondan saklamak istemiyordum.
En sonunda onlar mahkeme salonuna geçtiklerinde koskoca koridorda tek kalmıştım. Mahkeme salonunun dışına çıkıp bir yere oturdum. Biraz sıkılacaktım. Ama yine de değerdi. Evde olsam kendimi daha kötü hissedeceğimi biliyordum.
Uzun zamandır ilk defa dışarı çıkmıştım. Yani ilk defa tek başıma dışarıdaydım. Korkusuzca, endişesiz biçimde ilk defa bir yerde oturuyordum. Belki çok küçük bir şeydi bu. Ama benim için büyük bir anlamı vardı. Farketmiştim artık. Korkum benim en büyük hapishanem olmuştu. Korkum yüzünden bir çok şeyi yapmamış, birçok şeyi es geçmiştim. Korkumdan dolayı hayatı tam yaşayamadığımı farketmiştim.
İnsanları seyretmeye başladım bende. Onların koşuşturmalarını, yüzlerinde oluşan ifadeleri, telaşlarından kaçırdıkları güzel manzarayı izkedim. Bazılarının kulağa arı vızıltısı gibi gelen konuşmalarını dinledim. Gökyüzünü seyrettim uzun uzun. Masmaviydi. Apaçık güzel bir gündü. Uzun zaman sonra ilk defa özgür hissetmiştim. Ve bunun tarifi yoktu.
Bir süre sonra yanıma bir anne-kız oturdu. Kız 5-6 yaşlarında olmalıydı. Oldukça sevimli, güzel bir kız çocuğuydu. Kahverengi saçları kıvırcıktı ve omuzlarına kadar dökülüyordu. Saçları ipek gibiydi. Güneşin ışıklarıyla sanki parlıyormuş gibiydi. Üzerinde pembe renkli bir elbise vardı. Annesiyle benim arama oturmuştu. Gözümün ucuyla annesine baktım. Oldukça sade giyinmiş bir bayandı. Kızına değil, elindeki çantasına bakıyordu. Bir şeyler arıyordu sanırım. Gözlerinin kenarlarında her ne kadar saklamaya çalışsa da kırmızılığı belli oluyordu. Onları rahatsız etmemek adına ben de başımı çevirdim. Ama konuşmalarını duyuyordum. İlk önce küçük kız konuştu.
"O adam mı yaptı anne?" dedi. Hafifçe kaşlarımı çatmıştım. Anlayamamıştım. Annesinin derin bir nefes aldığını duydum.
"Evet kızım." dedi sadece. Sesi kısık çıkmıştı. Bir süre sonra kızın sinirli sesini duydum.
"Ben babamı geri istiyorum. Bu mahkeme onu geri getirecek mi?"diyordu.
Sanırım olanları anlamıştım. Az da olsa. Anlamamayı dilesem de artık geçti. O anda gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Onu o kadar iyi anlıyordum ki aslında...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kaçışın Öyküsü...
General Fictionİnsanlar geçmişinden kaçarlar, kötü anılarından kaçarlar, canlarını kurtarmak için kaçarlar, yüzleşmemek için kaçarlar... İnsanlar birçok nedenden dolayı bir kaçışın içine sürüklenirler. Nedenler farklı olsa da çoğu insan yaşamını kaçmakla geçirir...