13. Bölüm

121 5 7
                                    

İnanamıyordum. Sevinmek değildi hissettiğim. Sevinç değildi. Gerçekten inanamıyordum. Kızını kaybetmişti. Kızı ölmüştü. Herkes gibi o da böyle biliyor olmalıydı. Ama hala davetler düzenleyip herkese sahte gülüşler atabiliyordu. Bu nasıl bir kadındı? Bu nasıl bir anlayıştı? Aklım mantığım almıyordu. Hangi anne evladını kaybetmemiş gibi yapabilirdi? Nasıl devam ederdi hayatına? Kızıydım ben onun. Kızı...

"Gayet güzel." dedim etrafıma bakınarak. Annemse yüzüme baktı.

"Sanırım sizi burada daha önce hiç görmedim."

"Eddie'nin kız arkadaşıyım." dedim beceriksizce. Annem asla adları bilmezdi ki. İnsanları soyadlarına göre hatırlardı.

"Soyadı nedir?" dedi annem beni yanıltmayarak. Tam o sırada Eddie beni gördü ve yanıma geldi. Anneme gülümsemişti şimdi. Tam bir centilmen gibi görünüyordu. Yavaşça annemin uzattığı eli öptü.

"Bayan Black. Davetiniz her zamanki gibi muhteşem." dedi kibar bir sesle. Bu Eddie de kimdi böyle? Onu hiç bu kadar kibar görmemiştim. Annemin gülümsediğini gördüm.

"Teşekkür ederim Bay Wilkings. Sanırım babanız yok." dedi tekrar bana bakarak. Eddie ise tekrar gülümsedi.

"Kendisi gelemedi. Ben de kız arkadaşımı getirmek istedim." dedi.

"Gerçekten oldukça güzel görünüyor Bay Wilkings."

"Öyledir."

"Neyse diğer konuklarla ilgilenmem gerek. Keyfini çıkarın." dedi. Ardından salına salına gitti.

Bense şaşkınlıkla kalakalmıştım. Eddie'nin soyadı Wilkings miydi? Nasıl olurdu? Bu nasıl bir tesadüftü böyle? Eddie Frank Wilkings'in oğluydu. Frank Wilkings benim babamın en yakın dostuydu. İnanamıyordum. Bir günde daha ne kadar şok kaldıracaktım acaba?

"Senin soyadın Wilkings mi?" dedim şaşkınlıkla.

"Evet." dedi oda.

"Frank Wilkings'in oğlu musun sen?" dedim ona bakarak. Gözlerinden şaşkınlık okunuyordu.

"Babamın adını nereden biliyorsun sen?" dedi. Dikkatli bakıyordu şimdi. Sanki anlamaya çalışır gibiydi.

"Her neyse. Ortam nasıl?" dedim aceleyle. Çok büyük bir pot kırmıştım. Eddie'nin dikkatini dağıtmam gerekiyordu.

"Lana babamın adını nereden biliyorsun?"

"Ortam tek başıma işe başlamak için uygun mu?" dedim fısıldayarak. Kimsenin duymaması için ona yaklaşmıştım. Eddie ise yavaşça kolumu tutmuştu. Gözlerimin içine baktı bir süre.

"Biraz daha bekle Lana." dedi en sonunda. İkimiz de sanki havadan sudan konuşuyor gibi görünmek için çabalamaya başladık. Bir ara Eddie kulağıma eğildi.

"Carter Black bizim yanımıza doğru geliyor. Sakın çaktırma." dedi fısıltıyla.

Bu cümle bile panik yapmama yetmişti. Yapabilecek miydim? Öncelikle sakin olmalıydım. Aradan o kadar yıl geçmişti. Değişmiştim artık. Eski Erna değildim ki ben. Onun karşılaştığı Erna değildim ben. Ayrıca yüzümde görünmüyordu. Bu da benim için bir avantajdı. Sakin olacaktım. Onunla sanki hiçbir şey olmamış gibi, sanki onun nasıl bir pislik olduğunu bilmezmişim gibi konuşup plana devam edecektim. Bu kadar basitti işte.

Eddie'nin dediği yere baktığımda Carter Black yavaş adımlarla bize doğru geliyordu. Üzerinde lacivert bir takım elbise vardı. Hala aynı gibi görünüyordu. Yüzünü maskeden dolayı göremiyordum tabii ki. Bir anda öfkemin ortaya çıktığını hissettim. Benim babamın malvarlığıyla gösterişli bir hayat yaşayıp, sanki bütün paraları o kazanmış gibi davranıyordu. Muhtemelen evladını kaybetmiş eşine destekçi rolünü de oynuyor olmalıydı. Ben bir yandan sinirlenip diğer yandan da sakinleşmeye çalışırken Black gelmişti bile. Eddie ise gülümsüyordu şimdi. Black ile tokalaştılar. Ardından Black'in soru sorar gibi bakışlarına maruz kalmıştım. Gözlerindeki tek şey meraktı.

Bir Kaçışın Öyküsü...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin