ERNA...
Sabah alarmın sesiyle uyandım. Uzun zamandır erken kalkmadığım için şimdi kalkmak bana ölüm gibi geliyordu. Edmond ise homurdandıktan sonra bana sırtını dönüp uyumaya devam etti. Ben de alarmı kapayıp ona sarıldım. Kokusunu çok özlemiştim. Yakınında olmayı, nefesini hissetmeyi,gülümsemesini görmeyi çok özlemiştim. Onun nöbetleri, benim işleri öğrenmem,Edmond'ın uzmanlık derecesini yükseltmek için gireceği sınav yüzünden birbirimize vakit ayıramıyorduk. Bu durum canımı sıksa da dayanmaya çalışıyordum. Sonuçta tüm yaptıklarımız geleceğimiz içindi. Ben öpünce Edmond'ın hafifçe gülümsediğini görünce ister istemez keyiflendim.
"Günaydın." dedim kısık bir sesle. Edmond ise gözlerini hafifçe açıp bana baktıktan sonra tekrar kapadı.
"Hadi kalkmamız gerek."desem de uyanmıyordu. Tekrar denedim.
"Bugün hastaneye erken gitmen gerekiyordu." dedim şaşkın bir şekilde.
Edmond ise bana bakıp bir of çekti. Ardından yataktan kalkıp banyoya gitti. Bir süre sonra su sesleri gelmişti bile. Ben de tam hazırlanmış,saçımı toplayacaktım ki kapının çaldığını duyunca aynaya kaşlarımı çatarak baktım. Sabahın köründe kim gelebilirdi? Kapıyı açtığımda karşımda ağlamaklı bir Emily bulmayı beklemiyordum tabii ki. Şaşkınlıkla ona bakınca Emily bana sarıldı. Olanları anlayamasam da şimdilik sormamaya karar verdim. Yüzüne baktığımda ağlıyordu. Hemen gözlerindeki yaşları sildim.
"Gel içeri. Ne oldu?" dedim telaşla. Ama o başını salladı.
"Öğlen buluşalım mı? Biliyorum çok işin var ama?"
"Saçmalama ne işi. Ne oldu?"
"Derse gitmem gerek. Öğlen Josh'ın restoranında buluşalım olur mu?" dedi titrek bir sesle. Ben de başımı salladıktan sonra ona tekrar sarıldım. Sonra Emily arkasını dönüp gitti.
Sıkkın bir şekilde kapıyı kapayıp arkamı dönmüştüm ki Edmond merdivenlerden aşağı iniyordu. Yüzünde endişeli bir ifadeyle kapıya bakıyordu. Emily'i görmüş müydü acaba? Kestiremiyordum ki. Bu yüzden bir şey demeden onun yüzüne baktım.
"Emily neden gelmedi?" dedi hala kapıya bakarak. Ben de ellerimi bilmiyorum anlamında havaya kaldırdım.
"Derse gitmesi gerekiyormuş da." dediğimde Edmond rahatlamıştı. Sanırım ağladığını görmemişti. Buna sevinmiştim. Çünkü ona verebilecek bir cevabım yokken ne diyecektim? Ne olmuştu da Emily ağlayarak yanıma gelmişti?
"Önemli bir şey olmadığına emin misin?" diyen Edmond'ın sesiyle düşünceli halimden sıyrıldım. Bana sarılmıştı ve gözlerimin içine bakıyordu şu anda.Ben de başımı salladım. Onu da telaşlandırmamın gereği yoktu.
"Önemli bir şey yok. Sadece dalmışım." dediğimde yüzü anlayışlı bir ifadeye bürünmüştü. Yavaşça yüzümü tutup beni öptü.
"Çok çalışıyorsun. Yorgun düşeceksin." dedi sakin bir sesle.
"Carter ile karşılaşmadan önce cephanemi doldurmalıyım." dedim gülerek. Edmond ise buruk bir şekilde gülümsemişti bana. Carter Black annemle beraber neredeyse bir aydır yurtdışındaydı. Açıkçası çok rahatlamıştım. Onun olmadığı bir yerde ben olarak nefes almak tarifi imkansız bir mutluluktu benim için. Odadan telefonun sesini duyunca hızlı adımlarla yukarı çıkıp telefona baktım. Numarayı tanımıyordum.
"Efendim?" dedim temkinli bir şekilde. Ses gelmiyordu. Tam kapatacaktım ki bir bayan sesi duydum. Sesi titrek çıkıyordu. Adımı söylemişti sadece. Ama benim tüm vücudum buz tutmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kaçışın Öyküsü...
General Fictionİnsanlar geçmişinden kaçarlar, kötü anılarından kaçarlar, canlarını kurtarmak için kaçarlar, yüzleşmemek için kaçarlar... İnsanlar birçok nedenden dolayı bir kaçışın içine sürüklenirler. Nedenler farklı olsa da çoğu insan yaşamını kaçmakla geçirir...