ERNA....
Hastaneden çıkmıştım. Edmond'ın nöbeti akşamaydı. Evet mesleğini de öğrenmiş olmuştum. Aslında şaşırmıştım. Ama doktor bir Edmond kulağa oldukça hoş geliyordu. Sabah uyanıp etrafa bakındığımda bu evi ne kadar çok sevdiğimi farketmiştim. Gitmediğim için hiç üzülmüyordum. Edmond Julia ile barışmamıştı. Gerçekten de sanırım işler yolunda gitmeye başlıyordu. Edmond'ın odasındaydım. Dün gece yanında olmamı istemişti. Ben de onu kırmak istememiştim.
Onun kolları arasında uyumak bana tarifi imkansız bir huzur vermişti. Olmam gereken yerdeydim. Ait olduğum yerde. Böyle düşünmek beni rahatlatıyordu. Edmond'ın kalp atışlarını dinlerken uyumuştum. Ama şimdi yanımda yoktu. Acaba nereye gitmişti?Terliklerimi giyip aşağı indiğimde Edmond mutfaktaydı. Yanında Emily de vardı. İkisi de bir şeyler hazırlamakla meşguldü. Bense bir süre kapıya yaslanıp iki kardeşi izlemeye başladım.
"Edmond dolaptan yumurtayı verir misin?" diyordu Emily.
"Ellerim dolu git kendin al." diye cevap verdi ona Edmond da.
"Kaç tane istersin Emily?" dedim mutafağa girerek. Emily ise gülümseyerek eliyle iki yaptı. Tam dolaba gidiyordum ki Edmond bana sarıldı. Elimde olmadan gülümsemiştim.
"Kendini yormamalısın Erna." dedi kulağıma. Bu daha da gülümsememe neden olmuştu. Ben de ellerini tuttum.
"Yardım etmek istiyorum. Oturmaktan sıkıldım."
"Kız yardım etmek istiyor işte. Rahat bırak da git içeri." dedi Emily mutfağın diğer yanından. Bense hafifçe kıkırdadım ve ona döndüm. Gülümseyerek bana bakıyordu hala.
"Günaydın." dedim ve onu öpebilmek için parmaklarımın ucuna çıkmaya çalıştım. Ama Edmond hafifçe eğilince buna gerek kalmadı. Edmond'ı öpmek tıpkı bal gibi tatlı, lav gibi sıcak, uçurum gibi dehşet vericiydi. Belki saçmaydı ama öyleydi.
"Günaydın." dedi o da ayrıldığımızda.
"Hey! Burada hazırlanmayı bekleyen bir kahvaltı var." diye seslendi Emily. Edmond ise somurtmuştu şimdi.
"Annemden beter resmen."
"Dediğini duydum. Erna iki yumurtayı bekliyorum." dedi Emily de. Ben de güldüm. Sonra Edmond'ın kollarının arasından çıkarak dolaptan yumurtaları aldım ve Emily'nin yanına gittim. Onun keyfi gayet yerindeydi.
"Maksat Edmond'ı gıcık etmek. Kişisel alma sakın." dedi gülerek. Bende hafifçe omzuna vurdum.
"Çok kötüsün ama."
"Kız kardeş gıcıklığı diye bir kavram var biliyor musun Erna?"
"Tabii ki hayır. Öyle birşey var mı cidden?"
"Hayır. Şimdi ben uydurdum." deyince tekrar omzuna vurdum ve ona yardım etmeye başladım. Edmond kendini fazlalık hissetmiş olacak ki salona gitmişti.
"Fred yok mu?" dedim sorgulayıcı bir bakışla. Emily'nin yüzü biraz düşmüştü şimdi. Yine de kendini toparladı. Hafifçe omzunu silkti. Ama bana bakmayı düpedüz reddetti.
"Gelmedi. Sanırım bir işi varmış." dedi sadece. Ben de omzumu silktim. Onu şimdilik sorgulamamaya karar vermiştim. Sadece şimdilik.
Emily ise tabakları alıp içeri geçti. Ben de içeri geldiğimde Edmond kanepeden kalmış yanımıza doğru geliyordu. Masaya oturduğumuzda Emily hiç konuşmadan yemeye başladı. Ben diğerlerinden daha yavaştım. Edmond ise bir yandan bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kaçışın Öyküsü...
General Fictionİnsanlar geçmişinden kaçarlar, kötü anılarından kaçarlar, canlarını kurtarmak için kaçarlar, yüzleşmemek için kaçarlar... İnsanlar birçok nedenden dolayı bir kaçışın içine sürüklenirler. Nedenler farklı olsa da çoğu insan yaşamını kaçmakla geçirir...