EDDİE...
Aslında Emily'i bırakmak istemiyordum. O kadar savunmasız görünüyordu ki. Bu savunmasızlığı bana olan kızgınlığını unutturmuş gibiydi. Bana bakışları öyle.... az kızgındı ki. Bana kızgın bakmasına alışmıştım. Bu benim tereddüt içinde kalmama neden olmuştu. Ne yapmam gerekiyordu?
Ya da bir şey yapmam gerekir miydi? Erna'nın dediklerini hatırladım. İstemesem de hak vermek zorundaydım. Kocasından ayrılması yeterince zorken bir de ağabeyinin kendi ağabeyisi olmadığını öğrenmişti. Sanırım asla sakin bir zamanı olmayacaktı bu kızın.
Sıkıntıyla arabaya binip oradan uzaklaştım. Arabada babamı arasam da bir cevap alamamıştım. Böylece arabayı eve doğru sürdüm.Eve vardığımda kimse yoktu. Ben de hızlı bir duş aldıktan sonra babamı aradım. Tam kapatacağım sırada açtı.
"Baba? Şirkette misin?"
"Evet. Bir şey mi var?"
"Tamam o zaman. Geldiğimde konuşuruz." dedim ve telefonu kapayıp hazırlandım. Tekrar arabaya binip şirkete geçtim bu sefer.
Tam babamın odasına gelmiştim ki sekreterinin yanına gittim. Jennifer ise gülümseyerek ayağa kalkmıştı. Bense nazik olduğumu umduğum bir şekilde ona gülümsedim.
"Merhaba Jennifer nasılsın?"
"İyiyim Bay Wilkings. Siz nasılsınız?"
"İyiyim ben de teşekkür ederim. Bize iki kahve gönderebilir misin rica etsem?"
"Tabii. Bay Wilkings'in geleceğinizden haberi var mıydı?"
"Haber vermene gerek yok. Haberi var. Teşekkürler Jennifer." dedim ve kapıyı tıklayıp içeri girdim.
Babam masada telefonla görüşüyordu. Ben de olabildiğince sessiz bir şekilde yürüyüp pencerenin önüne geçtim. Buradan şehrin tüm manzarasını görebiliyordum. Tuhaf bir şekilde burası bana hem huzur veriyordu. Hem de beni boğuyormuş gibi hissetmeme neden oluyordu. Babamın sesiyle şehrin manzarasına veda edip ona döndüm. Ciddi görünüyordu.
"Konu nedir Eddie?"
"Carter Black." dedim bende en az onun kadar ciddi bir şekilde. Babamın kaşları çatılmıştı.
"Ne olmuş ona?" dedi en sonunda.
"Erna ile konuştum. Sonsuza kadar gizlenemeyeceği konusunda."
"Ona ne yapması gerektiğini mi söyledin?" dedi babam sinirli bir sesle.
"Ona saklanamayacağını söyledim. Ona kimliğinden vazgeçemeyeceğini ve Carter'dan saklanmaması gerektiğini söyledim."
"Eddie neden böyle bir şey yaptın? Bak bu senin hayatın değil. Erna'nın hayatı. Sana ve bana düşen verdiği kararlarda yanında olmak."
"O adamın arkadaşının paralarıyla yaşadığını bilmek seni nasıl bu kadar sakin tutuyor?" dedim sinirle. Babam da en az benim kadar sinirli görünüyordu.
"İşte orada dur evlat."
"O şirket.. Carter'ın elinde olan her şey sen de biliyorsun ki Erna'nın hakları. Erna'ya ait. Ben yanlış bir şey yapmadım. Ya da yanlış bir şey demedim. Ona ipleri eline almasını, kendisine ait olan şeyleri alması gerektiğini söyledim. Ama neden kızdığını anlayabilmiş değilim."
"Bu kadar karışmanı istemiyorum çünkü. Bu onun hayatı."
"Bunu yapması gerektiğini görmüyor musun baba?"
"Bunu yapması gerektiğini biliyorum Eddie.. Ama o bunu istemezse ona bunu zorlayamazsın." dedi babam uzun bir süre sonra. Bense derin bir nefes aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kaçışın Öyküsü...
General Fictionİnsanlar geçmişinden kaçarlar, kötü anılarından kaçarlar, canlarını kurtarmak için kaçarlar, yüzleşmemek için kaçarlar... İnsanlar birçok nedenden dolayı bir kaçışın içine sürüklenirler. Nedenler farklı olsa da çoğu insan yaşamını kaçmakla geçirir...