26. Bölüm

98 2 5
                                    

EMİLY....

Evde boş boş oturuyordum. Annem arkadaşına gitmek üzere çıkmıştı. Tek olmaktan çok sıkılmıştım. Bu yüzden salona geçip televizyon izlemeye başladım.

Ama televizyondakileri izlemek yerine şu son bir ayda geçen olayları düşünmeye başladım. Edmond'ın gerçek ağabeyim olmamasını öğrenmem, boşanmam, Eddie'ye olan kızgınlığımın geçmesi, Erna'nın ortaya çıkmaya karar vermesi... her şey bir anda ve hemen oluyordu. Hiçbirine de yetişemiyordum. Bu yüzden de hiçbir şey anlayamıyordum. Ama sanırım her şey yavaş yavaş yoluna giriyordu.

Fred sevgilisiyle mutlu bir yaşama yelken açmıştı. Ben de küllerimden doğmuş bir ankaydım artık. Önceki sancılı ve mutsuz evreyi atlatmış, hayata kaldığım yerden devam etmeye başlamıştım. Hayattı bu. Hepimiz sınavdaydık. Ama ilkinden düşük not almam, diğerinden de alacağım anlamına gelmezdi ya. Kendime ve bundan sonraki hayatıma şans tanımak istiyordum artık. Bu yüzden bir yerden başlamıştım zaten. Önceki işimden ayrılıp okuduğum, asıl mesleğime geri dönüş yapmıştım. Resim öğretmenliği. Artık bir sanat okulunda öğretmendim. Bu değişiklik bana o kadar iyi gelmişti ki.. Yeniden resimle iç içe olmak, bunu diğer insanlara da aşılamak harika bir duyguydu. Beni yeniden güçlendirmişti. Hayata daha olumlu bakmamı, en azından Dünya'nın şans verilmeyecek kadar berbat bir yer olmadığına inanmamda büyük bir katkısı vardı kuşkusuz.

Ayrıca şu aralar oluşan iyimserliğimin bir başka nedeni de annemin Edmond ile sorunlarını büyük bir ölçüde halletmiş olmalarıydı. Ama annem hala cevaplamıyordu ne onu, ne beni. Edmond'ın biyolojik babası kimdi? Her şeyi anlatmasına rağmen asla bir ad vermemişti. Resmen bunun için inat ediyordu. Ama bunun dışında Edmond ile tüm sorunlarını halletmişlerdi. Biz bilmesek bile aslında babamın tüm bunları bildiğini, ve annemle buna rağmen evlendiğini duyduğumda resmen şoka girmiştim. Babam anneme o kadar aşıktı ki bunu umursamamıştı bile. Dahası oğlunu, yani Edmond'ı her zaman kendi oğlu gibi sevmiş, asla benden ayırmamıştı. Sırf bunun için bile babamla gurur duyabilirdim. Ailemiz o soru dışında yeniden ayağa kalkmıştı.

Bir diğer neden Edmond ve Erna'nın mutlu olmasıydı tabii. Erna'ya ailece borçluyduk. O olmasaydı biz bu durumu bu kadar kolay atlatırmıydık? Bilemiyordum. Edmond'ın sakinleşip, mantıklı bir şekilde hareket etmesinde büyük bir payı vardı. Bunu inkar edemezdim. Ayrıca onun adına seviniyordum da. Artık ipleri eline alacağı için sevinsem de bir yandan korkuyordum.

Bir gün, Erna her şeyi anlatmıştı bana da. Babasının ölümünün altında yatan canice planı, Carter Black'in onu esir tutuşunu, Kevın'ı... Kevın'ın ölümünü ve nasıl yıkıldığını anlatmıştı. O gün anlamıştım ki Erna ilk defa korkularını tam anlamıyla konuşuyordu birisiyle. Bu konuşmasından, sesinden, hareketlerinden belli oluyordu çünkü. Her ne kadar duruşunda bir kararlılık olsa da gözlerindeki korkuyu rahatça görebiliyordum. Ve aslında anlayabiliyordum tüm bunlardan sonra. Edmond için de korkuyordu. Her ne kadar kararlı olsa da. Kevın gibi onu da kaybetmekten korktuğunu görmemek için kör olmak gerekirdi.

Kevın'ı düşündüğüm sırada beynim Eddie'yi hatırladı ansızın. Sokaktaki konuşmamızı hatırladım. Ardımdan bağırmasını hatırladım. Kızgınlığım kendimeydi demişti bana. O gün o kadar üzgün bakıyordu ki gözlerime... Sorma bana neden diye. Elimde bir onurum var demişti. O gün ben... Bambaşka halini görmüştüm. Her zamankinden çok farklıydı.

Ama son zamanlarda onun mezarlıktaki o paramparça olmuş hali hiç gitmiyordu gözümden. Öylece, çaresiz bir şekilde mezarın kenarına oturmuş, bir elinde bira tutuşu hala bile aklımdaydı. Onu hiç böyle görmemiştim. Benim bildiğim Eddie asla üzülmeyen, asla bir şeylere kafasını takmayan türden biriydi. Ama yanılmıştım işte. Bir kez daha yanılmıştım onun hakkında. O gün farketmiştim ki ben asla gerçek Eddie'yi tanımamıştım...

Bir Kaçışın Öyküsü...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin