28. Bölüm

96 2 6
                                    

EDDİE...

İşe gitmek için hazırlanıyordum. Yine gece boyu düşünmekten uyuyamadığım için yorgundum. Ama kendimi toparlayıp işlere dönmem gerekiyordu. Eskisi gibi olmadığımı biliyordum. Hem de her konuda.

Erna'ya soğuk davranmayı istemiyordum. Ama... O günkü nottan sonra içime kuşku düşmüştü. Bunu kim yazardı? Ne demekti? Resmen bir aydır kafayı yiyecektim. Acaba yaşıyor muydu? Kevın da tıpkı Erna gibi öldü biliniyor, ama aslında yaşıyor muydu? Ama böyleyse neden bana gelmemişti? Erna ile yakın değildim. Ama Kevın mutlaka gelirdi. Mutlaka. Yaşasaydı mutlaka gelirdi.

Öyleyse bana böyle bir notu kim gönderebilirdi? Ne kadar düşünürsem düşüneyim cevabı bir türlü bulamıyordum. Erna'ya bahsetmeli miydim bilmiyordum. Zaten şu an her şey üstüne geliyordu. Bir de bu bilgiyle rahatsız etmek istemiyordum ona. Çünkü.. Sadece ihtimali bile Erna'yı tamamen değiştirebilirdi. Tıpkı beni değiştirdiği gibi.

Öncelikle sakin olup hayata devam etmeliydim. Cevap ararken aynı zamanda hayatıma devam etmek zorundaydım. Gömleğimi giydikten sonra telefonum çalmaya başladı. Bir an durup duvara baktım. Emily olabilir miydi?

Ama telefona baktığımda arayananın Emily olmadığını gördüm. Sıkıntıyla bir iç çekip telefonu açtım. Bir bayanın sakin sesini duydum bir anda.

"Eddie?" diyordu. Bense kaşlarımı çatmış bir halde bu kadının beni nereden tanıdığını düşünüyordum.

"Buyrun?"

"Tanımadın mı beni? İnanamıyorum. Gerçi normal kaç senedir görüşmüyoruz. Miranda ben." dedi neşeli bir sesle. En sonunda tanıdığım için rahatlamıştım. Ama Erna'nın en yakın arkadaşı neden beni arıyordu?

"Kusura bakma Miranda. Dediğin gibi kaç senedir görüşmüyoruz."

"Önemli değil. Eddie? Bugün görüşmemiz gerek. Önemli bir konu hakkında seninle konuşmam gerek."

"Konu ne?" dedim şaşkınlıkla.

"Erna." dedi sadece.Sanırım bana olanları soracaktı. Ama neden bana soruyordu ki? Yine de bozuntuya vermedim.

"Tamam. Akşam sekiz gibi alırım seni. Hem yemek yeriz. Hem de konuşuruz. Ne dersin?"

"Bu çok güzel bir fikir işte. Akşama görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz." dedim ve telefonu kapadım. Bir an durduktan sonra kendimi toparladım. Halletmem gereken çok iş vardı. Hem de çok.

EMİLY....

Okuldaki resim atölyesindeydim. Derse başlamadan önceki son hazırlıkları yapıyordum. Buradaki boya kokusu bana kendimi o kadar özgür hissettiriyordu ki.. Köşedeki tuvalin önüne oturdum ve elime boyaları aldım.

Resim çizmek ruhumu besliyor, beni özgürleştiriyordu. Beynimdeki karanlık düşünceleri uzaklaştırıyor, hayatı daha yaşamaya değer kılıyordu benim için. Düşünmeden büyük bir özenle çizimime başladım. Yüzü beynimden hiç silinmiyordu ki. Her an beynimin içindeydi. Hiçbir şey düşünmeden çizimime devam ettim.

Ta ki öğrencilerim gelene dek. O zaman yavaşça tuvali kaldırıp kimsenin göremeyeceği bir yere kaldırdım. Herkes gelince onlara döndüm. Yüzüme gülümsememi yapıştırıp derse başladım.

Öğle arasında bende yemeğimi aldığım gibi bahçeye geçtim. Hava o kadar güzeldi ki içeri tıkılı kalmak istemiyordum hiç. Elimdeki sandviçi yerken bir yandan da öğrencilere bakınıyordum. Yine öğrenci olmak isterdim. Tüm bu sınav saçmalıklarına rağmen yine de öğrenci olmak isterdim. O zamanlar o kadar kolaydı ki hayat. O kadar pembeydi ki tüm hisler,hayaller.. Siyah yoktu hayatımda o zaman. Genç olmayı diledim tekrar. Ama dikkatim bazı öğrencileri konuşmalarıyla dağılmıştı. Bir grup kız oturmuş bir yere bakıp kendi aralarında fısıldaşıyorlardı.

Bir Kaçışın Öyküsü...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin