İyi okumalar😘
Lidya üzerinde hissettiği ağırlıkla uyandı. Belindeki güçlü kollar onu sıkıca sarmıştı. Bu kokuyu biliyordu. Ona sarılıp uyuyan Meriç'ten başkası değildi. Bir elini boynunda yatan kardeşinin saçına atıp hafifçe karıştırdı.
"Uyandırdım mı?" Meriç'in sesi yorgun geliyordu ama henüz uyumadığı belliydi.
"Hayır. Sen neden buradasın? Yine korktun mu?"Lidya, kardeşinin yüzünü göremese de göz devirdiğinden emindi. Lidya'nın anne-babası vefat ettiğinde Meriç henüz bir çocuktu ve korktuğunda anne-babasının yanında uyuma şansı olmadığı için ablasının yanına kıvrılıp onunla uyurdu.
"Seninle uyumayı özledim." Lidya gülümseyerek onu biraz daha sıkı sardı. Meriç annelerine dair çok az şey hatırlıyordu. Ama hatırladığı bir diğer şey Lidya'nın, henüz kendi bir çocukken, ona annelik yaptığıydı."Çok ağırsın." Meriç güldü. Onların sadece kardeş olduğunu bilen biri Meriç'i Lidya'nın abisi zannederdi. Meriç uzun boylu ve kaslı bedeniyle kesinlikle Lidya'dan büyük duruyordu. Birçok kızın hayalini kurduğu biriydi.
"Ben ağır değilim sen küçüksün." Lidya onun koluna vurduğunda Meriç sahte bir acı nidası çıkardı.Lidya ona gülerken gözü duvardaki saate takıldı. Saat sabaha karşı 4'tü.
"Yeni mi geldin sen?" Meriç uykulu sesiyle mırıldandı.
"Hı-hım."
"Niye bu saatte geldin?"
"Ameliyatta minik bir hata yaptım. Hoca da bana, acil nöbeti kitledi."Meriç tıp fakültesinin son yılındaydı. Uzmanlık sınavlarına hazırlanırken bir yandan da çalışıyordu. Çok yoruluyordu ama asla bundan şikayet etmiyordu. İnsanları iyileştirmekten büyük bir keyif alıyordu. Onları tedavi etmek için her şeyi yapmaya hazır bir doktordu.
Lidya, Meriç'in düzenli nefeslerinden onun uyuduğunu anlayıp sesini çıkarmadı ve o da gözlerini kapattı. Henüz bir işi yoktu yani istediği kadar uyuyabilirdi.
Lidya sabah Meriç'ten önce uyandı. Meriç sürekli hastaneyle okul arasında mekik dokuyordu. Bu yüzden ona güzel bir kahvaltı hazırlamak istedi. Tek başına yaşıyorken mısır gevreği yediğine emindi. Dolapları karıştırıp istediği malzemeleri çıkardı ve pankek yapmaya başladı.
Kokuları alan Meriç ağzı kulaklarına mutfağa koştu. Lidya'yı belinden tutup onu döndürmeye başladı.
"Aptal! İndir beni!"
"Abla seni çok seviyorum!"
"Düşüp öleceğiz mal! İndir beni!" Lidya onu fark etmişti ve isteseydi engel olurdu ama olmamıştı. Meriç'in bu tavırlarından şikayetçi gibi görünsede seviyordu. Meriç onu indirip yanağına ıslak bir öpücük bıraktı ve son hız odasına koşmaya başladı. Ama Lidya'nın fırlattığı spatula onu tam 12'den vurmuştu."Abla ayıp ya!"
"Kahvaltı soğumadan gel! Spatulayı da getir."
"Abla kafayı yedirtirsin insana ya." Lidya omuz silkip tabakları masaya yerleştirdi. Hemen ardından çayları bardağa koyup masaya yerleşti. Az sonra Meriç giyinmiş bir şekilde masaya yerleşti.
"Sen sabaha karşı gelmedin mi eve? Nereye?" Meriç alayla güldü.
"Attığım her adımı bilen sen, bunu bilmiyor musun ablacığım?"Lidya ona küçümser bir bakış attı.
"Tezini danışmak için okula gideceğini biliyorum. Usulen sordum. Öyle muhabbet olsun diye." Meriç oflayıp çatalını bıraktı ve elini alnına vurdu.
"Ne olur bir kere bilmiyorum desen?"
"Yalan söylemeyi sevmem hayatım, biliyorsun."
"Ya abla nasıl oluyor da dürüstlüğün bile bana yılanlığını hatırlatıyor?"Lidya ona cevap vereceği esnada çalan telefonu buna engel oldu. Arayan tabiki Tony'ydi.
"Sevgilin mi? Aç, aç çekinme." Lidya kaşlarını çattı. Bu bir dalga geçme cümlesi değildi.
"Ne bu huysuzluğun?"
"Tony Stark'ın sevgilin olması fikrini hiç sevmedim." Lidya şaşkınlıkla ona baksa da kapanmak üzere olan aramayı yanıtladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Mamba
Fanfiction"Fury, kim bu Kara Mamba?" "Bu kadının kim olduğunu bir Türk teşkilatı içindeki sayılı üst düzey yönetici bir de düşmanları biliyor. Tabi, düşmanları onun Kara Mamba olduğunu öğrendikten sonra ölüyorlar, o ayrı konu." "Şehir efsanesi gibi bir şey ya...