İyi okumalar😘Lidya elinde tuttuğu iki elbiseye baktı. İkisi de mükemmel görünüyordu ama Lidya hangisini alacağına karar veremiyordu. Siyah olan mı yoksa kırmızı olan mı? Siyah olan Lidya'nın her zamanki tarzını yansıtan asil ve iddialıydı. Kırmızı olan ise seksi ve iddialı. Tatlı şeytan ikisini de almasını kulağına fısıldarken Lidya sırıttı. Neden almasın ki?
Lidya yarın akşam için özel bir şeyler planlıyordu. Merly olayından sonra Tony'yle bu konuyu konuşmamışlardı. Ancak Lidya, onun huzursuz olduğunu biliyordu. Hem bunu konuşmak ve Tony'nin şüphelerini gidermek hem de Yılanı Kanatlandırma Protokolü için teşekkür etmek istiyordu. Hayatını kurtarmıştı, yanında bile değilken. Bu yüzden ikisi için özel bir akşam düzenliyordu.
Şef bir arkadaşıyla konuşmuş ve onun güzel restoranını sadece kendilerine ayırmıştı. Yemekler onlara özel olacaktı. Her şeyin özel ve güzel olmasını istiyordu. Her şeyi titizlikle hazırlıyordu. Elbisesini de buna göre seçmeye çalışıyordu. İkisini de alıp yarına kırmızı olanı giymesi gerektiğini düşündü. Gece Tony'nin odasında bitecek gibiydi. Tabi Tony'nin henüz hiçbir şeyden haberi yoktu.
Lidya kasaya doğru ilerlemek için bir adım atmıştı ki birinin bileğini kavramasıyla olduğu yerde kaldı. Yanında varlığını hissettiği iri bedenle paniklemeden etrafını süzdü. Mağaza kalabalık sayılabilirdi. İnsanların dikkatini çekip onları korkutmak istemedi. Hızlıca adamın dizine bir tekme atıp bileğini ondan kurtardı. Adamdan hiçbir ses çıkmazken bu kez Lidya'nın belini kavrayıp onu kendine çekti. Lidya burun buruna kaldığı adamın belasını sikmek üzereyken adam konuştu.
"Beni Türkiye gönderdi." Lidya'nın kaşları çatılırken adamı hafifçe itip geri çekildi.
"Ne?" Adam çevresinde kendilerine atılan tuhaf bakışları fark ettiği için gülümsedi.
"Kırmızı olanı al hayatım." Lidya'nın yanından geçerken fısıldadı.
"Otoparka in. Görevin var."Lidya yutkundu ve yüz ifadesini toparlayıp kasaya adımladı. Üzerindeki tuhaf bakışlardan kurtulmak için normal biri gibi alışverişini bitirdi ve hızlıca mağazadan çıkıp otoparka indi. Görevin var, cümlesi o kadar aklını karıştırıyordu ki kendisini gözetleyen bir çift gözün farkında değildi.
Otoparka indiğinde bir süre çevresine bakındı. Bir arabanın farlarını açıp kapatmasıyla o arabaya ilerledi ve öne bindi.
"Kimsin sen?! Ve hangi cüretle beni bu şekilde rahatsız ediyorsun?!" Adam onun sorularını görmezden geldi ve elindeki kağıdı ona uzattı.
"Görevin var Lidya. Öncelikle şunu söylemeliyim ki bu görev sana bizzat Ankara'nın emri. Yani, reddetme hakkına sahip değilsin."***
Lidya kuleden içeri girdiğinde doğruca asansöre yöneldi. Aldığı görev haberiyle ne yapacağını bilmiyordu. Tüm bedeni alt üst olmuştu. Stresten midesi bulanıyor, kesik kesik nefesler alıyor, beyaz teni iyice sağlıksız bir beyazlığa dönüyordu.Asansöre bindiğinde hafifçe titreyen eliyle odasının katına bastı.
"Bay Stark sizinle konuşmak istiyor efendim." Jarvis'in sesi üzerine Lidya zorlukla nefes aldı.
"Acil değilse sonra konuşmamızı söyler misin Jarvis?" Yaklaşık 30 saniye sonra Jarvis cevap verdi.
"Oldukça acilmiş efendim." Lidya yenilgiyle omuzlarını düşürdü.
"Birazdan orada olacağımı söyle J."Lidya odasına girdiğinde bir hevesle aldığı kıyafetleri poşetleriyle yere bıraktı. Üzerindeki ceketi tekli koltuğa bırakıp banyoya adımladı. Yüzüne görevinin gerçekliğini vurmak ister gibi ardı arkasına soğuk su çarptı. Soğuk su bile onu kendine getiremedi. Ellerini soğuk fayansa yaslayıp aynadaki yansımasına baktı. Kötü görünüyordu. Bunu Tony'ye söyleyecek olmanın ağırlığı vardı üzerinde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Mamba
Fanfiction"Fury, kim bu Kara Mamba?" "Bu kadının kim olduğunu bir Türk teşkilatı içindeki sayılı üst düzey yönetici bir de düşmanları biliyor. Tabi, düşmanları onun Kara Mamba olduğunu öğrendikten sonra ölüyorlar, o ayrı konu." "Şehir efsanesi gibi bir şey ya...