Bir insanı dış görünüşüne göre yargılamak kadar kötü bir şey yoktu sanırım. Diğer halini gördükten sonra büyük bir yanlış yaptığının farkına varıyordu insan.
"Giray, oğlum istersen bugün burada da kalabilirsin. Gidecek bir yerin yoksa." dedi babam sevecen bir tonda. Amcam babama bir bakış atsada sesini çıkarmadı.
Amcama göre kadınlar evdeyken yabancı bir bekâr erkeğin burada durması pek hoş karşılanmazdı. Ama babam bunu çok umursamıyordu çünkü böyle görmemişti.
"Yok Atahan abi, ben evime giderim." dedi Giray gülümseyerek. Tarzı ile bu köy evinde aşırı derecede zıt duruyordu.
Giray buraya yeni gelmişti. Bir nevi şehir hayatından bıkmış bir göçebe gibiydi. Annesi ve babası ölmüş, bu hayatta kimsesi kalmamış. O da babaannesinin köyüne gelmiş. Böyle anlatmıştı.
Babam ona bakınca ne gördü bilmiyorum ama bu kadar sevip, üzüldüğüne göre belki de kendisinden bir parça görmüştü. Kendisinin yapamadığı bir şeyi yapmış gibi hayranlık ile onu izleyip, yardım etmek istiyordu.
"Burada bir sıkıntın olursa kapımı her zaman çalabilirsin." dedi bu sefer. Resmen benden daha çok ilgi gösteriyordu.
"Teşekkür ederim abi. Bugün kahvehaneye gelip seni orada görmeseydim muhtemelen canım aşırı derece sıkılırdı. Sessizlik için gelmiştim ama yumuşak bir gürültü de lazımmış onu anladım." çay bardağını bırakmak için eğildiğinde yerde oturup çay dağıtan yengem elinden gülümseyerek aldı.
"Bir tane daha içer misin?" diye sordu.
"Yok, teşekkür ederim." dedi kibarca. Babaannem anında kaşlarını çattı.
"Olur mu öyle? İç bir tane daha." gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Bana da zorla içiyordu ve artık nefret etmiştim çaydan.
"Tamam o zaman, bir bardak daha alırım." gülümsemeye çalışarak ama rahatsız olduğunu hissetmiştim.
"Bizim oğlana da arkadaş çıkmış oldu. Burada çok sıkılıyordu. Adam gibi biriyle konuşur işte." dedi, yüzüne sertçe baktım ama babam bilerek bakışlarını bana yöneltmedi.
"Evet." Giray'ın sesini duyduğumda çatık kaşlarımı düzelterek ona döndüm. Samimiyetle bakıyordu. "Çok iyi oldu. Tarzlarımız da benziyor gibi."
Evet cidden tarzlarımız benziyordu. İstanbul'daki arkadaşlarım yanımdaymış gibi hissediyordum.
"Yarın sana etrafı gezdirir, daha sonra da yemek yeriz. Nerede kalıyorsun sen?" diye sorduğunda Giray'ın oturduğu yerde dikleşti ve kendisine uzatılan çay bardağını aldı. Sanki zaman kazanmak istiyordu.
"Mezarlığın üstünde bir yere gitmişti." dedim, bakışlarını bana çevirdi ve gülümsedi.
"Evet, oradaki evlerden birinde oturuyorum. Babaannem zamanında almış."
"Adını falan da söyledin ama ben çıkaramadım." dedi babaannem.
"Uzun yıllar olmuş belki unutmuşsunuzdur. Zaten burada çok fazla durmamış." dediğinde babaannem yavaşça kafasını sallayıp çayından içti.
Amcam ve babam konuşmaya daldıklarında ben de telefonumu elime alıp bildirim gelmiş mi diye baktım. Ama ismimi duyunca kafamı kaldırdım.
"Teo, ben dışarı çıkacağım sigara içmek için. Gelecek misin?" ah sigara mı? Çok ihtiyacım vardı.
"Teo sigara içmez ama yine de yanında dursun." dedi babam.
"Gel çıkalım." dedim babamı es geçip. Giray kafasını salladı ve elindeki çayı bırakmadan ayağa kalktı. Ben de telefonumu alıp ona eşlik ettim.
İkimiz sıcak odadan çıkıp kapının önüne gelince kapıyı açıp yarım bıraktık ve kapının önünde durduk. Giray paketini çıkarıp sigarayı tek elle zorlukla da olsa aldı. Daha sonra bana dönüp uzattı.
"Al, aramızda." dediğinde omzumun üzerinden arkaya baktım. Babamın görmesinden korkuyordum ama Mahir'e de söz vermiştim. Canım da çok istiyordu.
"Eyvallah." dedim ve uzattığı paketten bir sigara aldım. Gülümseyen paketi cebine koydu ve çakmak çıkardı.
"Buralar hep sakin mi?" diye sordu sigarasını yakıp. Daha sonra çakmağı bana uzattı. Elinden alıp rüzgar gelmesin diye sigaraya elimi siper ettim.
"Yok..." dedim ve yaktığım sigaradan bir duman çektim içime. "Bazen İstanbul'dan farkı olmuyor." dedim ama tabi ki bu mübalağaydı.
"Hadi canım, yandık o zaman." dedi gülerek. Ben de gülümsedim. Aşırı resmi konuşuyorduk.
"Buraya gelme sebebin sadece İstanbul'un gürültüsü mü?" diye sordum bir süre sonra. Önüne bakıyordu. Bir şey düşünüyordu ve az önceki samimi çocuğun gittiğini görmüştüm. Ama bana dönünce yeniden o ifadeye büründü.
"Yani, sayılır." dedi ama anlatmak istemediği belliydi. Israr etmedim.
"Siz neden gelmiştiniz buraya?" dedi o bu sefer. Babama da sormuştu içeride ama unutmuş olabilirdi.
"Babam iflas etti. Orada hiçbir şeyimiz kalmayınca buraya geldik." dedim sigaradan bir duman çekerken.
"Hmm." dedi ve yeniden önüne döndü.
Bu çocuğa hem yakın hissediyordum hem de uzak. Garipti ve aklımı karıştırmayı başarmıştı.
Sigaralarımızı içip karların içine attık. Ben biraz ilerleyip ağacın üzerinden bir kar alıp yediğimde bana kaşları çatık bir şekilde baktı.
"Babam anlamasın sigara içtiğimi." dedim ağzım karla dolmuşken. Birkaç saniye durdu ama ardından büyük bir kahkaha attı.
"Ulan..." deyip beyaz dişlerini göstererek güldüğünde onun gülüşüne ben de gülmeye başladım.
Yanına gidip sus falan desem de durmuyordu. Bir süre orada güldük. Aslında komik bir şey yoktu ama karşımda biri gülünce ben de gülüyordum.
İkimiz en sonunda içeri geçtiğimizde babam yarın köylülerin lokma dökeceğini söyleyip onun benim odamda kalmasını söyledi. İlk başta yok falan dese de daha sonra kabul etti.
İkimiz de odama geçtiğimde yengem ona bir yer yatağı hazırlamıştı. Benim yatağımda yatmasını teklif etsem de kabul etmeyip yerde yattı. Kimsesiz olduğu için ona üzülüyordum.
Yatmadan önce mırıltı ile bir şarkı mırıldanınca ise daha da üzüldüm. Çok acı çekmiş gibi geliyordu. Belki de öyleydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ
Подростковая литература[TAMAMLANDI] İstanbul'da yaşarken babasının iflası sonucu köye yerleşen Teoman ve köydeki herkesin deli diye andığı Mahir'in hikayesi.