16- ERİSİN DAĞLARIN KARI

55K 5.1K 2.8K
                                    

Sobanın çatırtısı ve o uyanmasın diye sessiz iç çekişlerim odanın içine doluşmuştu. Gözümden bir damla yaş dizlerime kafasını koymuş olan Mahir'in boynuna düştüğünde kafamı hafifçe kaldırıp gözlerimi sonuna kadar açarak gözyaşlarımın düşmesine engel olmak istesemde durduramıyordum.

Ağlamaktan dolayı yorgunlukla uykuya dalmış bu bedenin yaşadığı acıların altında ezilmiş gibi hissediyorum. Omuzlarında öyle bir vardı ki, o yıllardır bu acının altında ezilmişti zaten.

Ağlayarak, feryat ederek anlattığı şeyler beni dehşete düşürürken, o sanki yeniden o anları yaşıyormuş gibiydi. Sakinleştirmek zor olmuştu. Hem anlattıkça iyi geliyor gibiydi, hemde dünyanın en büyük kötülüğünü yapıyormuş gibiydim.

Telefonum onuncu kez çalarken, burnumu bir kez daha çalıp titreyen telefonuma elimi atıp babamın aramasını meşgule atamadan öylece baktım. Muhtemelen deli olmuşlardı yine.

Kucağımdaki beden kıpırdanınca bakışlarımı ona çevirdim. Yüzünü buruşturup, oluşan sıcaklıktan mayışmış bir şekilde yavaş yavaş gözlerini açtı.

Gözlerimiz buluşunca irkildi, kendini geri çekerken omzuna dokundum hafifçe. Zaten saniyeler sonra beni hatırlamış gibiydi. Elimi saçlarına atıp hafifçe okşadım. Kıpkırmızı olduğuna emin olduğum gözlerim ile onun güzel gözlerine derin derin baktım.

"İyi misin?" diye sorduğumda garip garip bakıyordu. Bir süre durdu.

"Sen.. gitmedin mi?" diye sordu yine bazı harfleri uzunca bastırarak söylerken. Kafamı olumsuz anlamda salladım.

"Uyanmanı bekledim." kafasını kucağımdan kaldırdıp yavaşça oturur pozisyona geldiğinde her hareketini izledim. Şimdi suçlu bir çocuk gibi gözlerini yere dikmiş, elleriyle oynarken kaşları çatıktı.

"Anlattıktan.. sonra..g-gidersin diye.. düşündüm.. Korkarsın.. iğrenirsin..." dedi tırnağı ile elini kazır gibi oynarken. Elimi kaldırıp elinden tuttum yavaşça. Bakışları bana döndü.

"Senin bir suçun yok." dediğimde sinirli bir şekilde kafasını iki yana salladı.

"Var, var, var.. Benim.. yüzümden." dedi kabul etmeyip. Nefesi yeniden hızlanmıştı. Ona yaklaştım biraz daha.

"Ne desem kendini suçlayacaksın, ama ben seni suçlamıyorum. Sen çok iyi bir komutansın." dediğimde yutkunup bana çatık kaslarının ardından bir saniyeliğine baktı ve yeniden önüne döndü.

Telefonum bir kez daha çalarken, gözlerimi sinirle kapattım. Eve gitmediğim sürece durmayacaklardı ve buraya gelirlersede ona zarar vereceklerdi. Telefonu alıp cebime koydum ve ona döndüm.

"Ben şimdi gidiyorum..." dediğimde saniyesinde kafasını çevirip bana baktı. Gözlerindeki korkuyu görmüştüm. "Ama yarın yine geleceğim."

"Gelecek... misin?" diye sordu söz istiyormuş gibi. Gülümseyerek kafamı salladım.

"Söz veriyorum." dudaklarının kenarı kıvrılırken gülüşünü gizlemek için yeniden önüne döndü ve elleriyle oynamaya devam etti.

Gülümseyip ayağa kalktım, bakışları bana dönmezken bir anlık gelen cesaretle belimi biraz eğip dudaklarımı sakallı yanağına değdirip ufak bir öpücük kondurdum.

Gözleri şok ile açılmıştı, kötü bir tepki beklerken bende çekinerek baktım. Ama bilinçsiz bir şekilde elini yanağına götürüp gözlerini sonuna kadar açmış bana bakıyordu. Küçük bir çocuk gibiydi.

Gülümseyip diğer yanağınada uzanıp orayıda öptüm. Bu sefer daha fazla şok oldu. Yüzü kıpkırmızı olurken,  diğer elinide öptüğüm yere koydu. Gülümseyerek bakınca ne yaptığını anlamış olacak ki ellerini çekip kaşları çatık bir şekilde ayağa kalktı.

Bu tatlı hali içimde oluşan acıyı biraz hafifletirken kapıya doğru yürüdüm. O da benimle geldi. Sarı montumu alıp giyindim. Mahir o sırada pencereden dışarıya bir bakış attı. Derin bir nefes alırken bana baktı.

Üzerimi süzdükten sonra arkasını döndü ve kenarda duran küçük dolaba gitti. Ben o sırada ayakkabımı giyinirken ona bakıyordum. İçinden bir şey çıkarıp bana döndüğünde bunun bir siyah örgü atkı olduğunu gördüm.

"Dışarısı.. soğuk." dedi yanıma gelirken. Benim kalbim hızlı hızlı atarken, o atkıyı boynuma taktı ve ardından montumun fermuarını açtı. Fermuarı açıp atkıyı montun içine koyduktan sonra zarif bir şekilde kapattı. Daha sonra arkadaki şapkama uzanıp kafama taktı.

"Hızlı.. git." dediğinde karnıma kramp girerken kafamı salladım yavaşça.

"Tamam." dedim

Kafasını sallarken, ona son bir bakış atıp derin bir nefes alarak kapıyı açtım. Yanından geçip dışarı çıkarken soğuk öyle bir yüzüme vurmuştu ki dönüp yeniden eve girme isteğim gelmişti.

Ellerimi cebime koyup karda düşmeden yürümeye çalışırken bahçenin ortasına gelmiştim ama hâlâ kapının kapanma sesi gelmeyince dönüp arkama baktım. Mahir kapının önünde durmuş bana bakıyordu.

"İçeri gir, üşüyeceksin." dediğimde gözlerinde oluşan parıltıyı görmüştüm.

"Sen.. git.. sonra." dedi, o öyle deyince kafamı salladım ve bu sefer hiç arkama bakmadan ilerledim üşümesin diye.

Bahçe kapısından çıkıp, biraz ilerledikten sonra rüzgar uğultusuyla karışık kapının kapanma sesini duyunca adımlarımı birazda olsa yavaşlattım.

Dışarıdaki soğuğa rağmen, içim sıcacıktı.

DELİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin