Mahir beni dünyadan, pisliklerden korumak ve kollamak için sarıp sarmalamıştı. Onun sıcaklığını hissettikçe ufakta olsa umut kaplıyordu içimi. Her şey güzel olabilirdi.
"Kahvaltı yapmadın, dünden beri bir şey... yemiyorsun zaten. Güçten... düşeceksin." dedi Mahir mırıldanarak. Bedenlerimiz neredeyse bir bütün olduğu için o da mayışmıştı.
"Gücüm yok ki zaten." dediğimde kaşlarının çatıldığını hissettim.
"Sen... gördüğüm en güçlü.. insanlar birisin." dedi hızla. Bunun bir yalan olduğunu biliyordum. Çünkü İstanbul'da en güçsüz arkadaşıma bile moral olsun diye böyle söylerdim. Bu söz tamamı ile yalandı.
"Keşke senin kadar güçlü olabilsem."
"Süt iç, güçlendirir." kaşlarım çatılırken kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Dudaklarının kenarı kıvrılmıştı.
"Komik mi Mahir?" dediğimde normal bir cümlede ismiyle hitap etmek garibime gitmişti birkaç saniye.
"Çok değil.. ama aklın dağıldı." dedi bir çocuk gibi. Gözlerinin içine birkaç saniye inatla baktım. Hâlâ gülüyordu ama ciddi duruşumu fark edince boğazını temizleyip gülümsemesini yüzünden sildi. Bu seferde ben güldüm.
"Nasıl korktun ama..." alay dolu sesime dalga geçerek baktı.
"Çok korktum, geceleri yalnız... uyuysmam. Artık benimle... yatman gerekiyor." dediğinde sırıttım. Artık daha rahattı yanımda.
"Emredersiniz komutanım."
Gülümseyerek alnımdan öptü. Dudağı tenime sıcaklık yayarken kendini geri çekmeden önce tahta kapı iki kere tıkırdadı. İkimizin de kaşları çatılmıştı.
Mahir kollarını benden ayırdı ama gitmesin diye refleksle elinden tuttuğumda bakışlarını kapıdan çekip bana döndü. İlk elinin üzerindeki elime, daha sonra da gözlerimin içine bakıp güven dolu bir şekilde gülümsedi.
"Sıkıntı yok. Ben yanındayım." dediğinde birkaç saniye dursam da ardından kafamı salladım. Kafasını eğip elimi öptü, elimi yavaşça çektim.
Mahir kapıya gidip ilk küçük mercekten baktı. Şaşırmış gibi görünüyordu. Omzunun üstünden bana baktığında ne oluyor anlamında kafamı salladım merakla. Bana bir cevap vermeden kapıyı açtığında gözlerimi kapıda duran bedene çevirdim.
Annem üzerinde siyah örgü bir hırka, altında ise bol pantolonu ile karşımda duruyordu. Yüzü bembeyazdı ama gözlerimiz buluştuğunda yüzünde samimi olmasını ümit ettiğim bir gülümseme oluştu.
"Anne..." dedim şaşırarak. Ardından şaşkınlığı bir kenara bırakarak ayağa fırladım ve kapının önünde duran tanıdık ama bir o kadarda yabancı bedene sarıldım.
Kollarını bana sardığında gözlerimi kapattım. Onu çok özlemiştim. Anne sevgisini, kokusunu ve öylece dursa bile beynime aşıladığı güveni... Çok özlemiştim.
Boynumdan öptüğünde içim titredi. Gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. Beni en çok yıkan şeylerden biri annemin benden uzak durması olduğunu o an fark ettim. Şimdi kendimi daha güçlü hissediyorum.
Kollarını benden ayırdığında biraz geri çekildim, ben onun yüzüne bakıyordum ama o Mahir'e bakıyordu. Solmuştu, çökmüştü.
"Girebilir miyim?" diye sordu kırılgan sesiyle. Bakışlarım bir an Mahir'e kaydı. Şaşırarak kafasını aşağı yukarı sallamıştı.
"Tabi, tabi..." dediğinde annem gülümsedi. Ayakkabısını çıkardığında buz tutmuş ellerinden tutup içeri doğru ilerlettim. Az önce Mahir ile oturduğumuz yere gelip yan yana oturduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ
Teen Fiction[TAMAMLANDI] İstanbul'da yaşarken babasının iflası sonucu köye yerleşen Teoman ve köydeki herkesin deli diye andığı Mahir'in hikayesi.