"Atahan sende abinle tarlaya gidecek misin?" ben çayımı içerken, babam kahvede ki abiler ile konuşuyordu.
Benim gönlümü almak için biraz daha anlayışlı olmaya çabalıyordu. Ama kesin bunun arkasından da kendi için yaptığı bir şey çıkardı. Sadece şimdilik basım ağrımasın diye ona uyum sağlıyordum.
"Gideceğim bende haftaya, şimdi hâlâ yerleşme telaşesindeyiz." dedi biraz rahatsız olmuş sesiyle. Aslında gitmek istiyordu ama amcam ile aralarında problem vardı.
"Teo oğlum sen beğendin mi köyü?" köy benim için sadece Mahir'in evinin olduğu bölümden oluşuyordu.
"Evet beğendim." dedim hafif gülümseyerek. Ardından gözlerimi çay bardağına diktim.
"Aha yine gidiyor deli." bir amcanın alaylı sesinden sonra kafamı hızla kaldırıp köşenin başında Mahir'i gördüm. Hızlı bir şekilde yürüyordu yine, kendi kendine bir şeyler sayıklıyor ve sinirli sinirli yürüyordu.
"Yine kazdığı yeri kapattık, çocuklar düşecek bir gün bu deli Mahir yüzünden." diğer köşede bir adam konuştuğunda kaşlarım hafifçe çatık bir şekilde ona baktım. Onlar deli dedikçe sinirleniyordum.
Mahir kahvehaneye bakmadan onu ilk gördüğüm zamanda ki gibi kahvehaneyi geçip diğer köşeye girdiğinde birkaç saniye durup ayağa kalktım. Babam bakışlarını bana çevirdi.
"Ben eve gideyim, acıktım biraz." dediğimde, birkaç saniye şüpheli şüpheli baksa da ardından kafasını salladı.
"Tamam oğlum."
Montumun fermuarını yukarı çekip kahvehaneden çıktım, Mahir'in gitti yerin tersine giderken, babam şüphelenmesin diye eve gideceğim köşeyi döndüm. Ama birkaç adım gittikten sonra, arada ki sokağa girdim.
Hızlı hızlı yürürken diğer yandan da etrafıma bakıyordum. Elimi duvara koyup bir hızla diğer köşeyi de döndükten sonra çamurlu ve ağaçlık alana geldiğimde kahvehanenin arkasını dolanıp onun gittiği yola uzak yoldan da olsa varmıştım.
Adımlarımı hızlandırırken, soğuk yüzüme çarpıyordu. Nefesim hızlanırken yolun sonuna geldiğimde, yoldan topraklı zemine geçerken bir derenin önünde onu gördüm. Aramızda baya bir mesafe vardı.
Önünde eşildiği belli olan bir toprak vardı, oraya sinirle bakıyordu. Ağaçlık taraftan giderek biraz daha yaklaştım. O da kafasını kaldırıp etrafına bakmaya başladı.
Olduğu yerde dönüp karşıda ki dağlara, etrafa cinnet geçiriyormuş gibi bakındı. Gözlerini büyültmüş, nefes nefese kalmıştı.
"Savaş!" diye bağırdı ve sesi yankılandı. "Neredesin, çık karşıma!"
Konuşması her zamankinden farklıydı, şimdi o kadar sert konuşuyordu ki kelimeleri teker teker söyleyen adamdan eser yoktu. Kaşlarım çatılıp hareketlerini izledim.
"Bu mezar sen girmeden kapanmayacak Savaş!" dedi feryat eden bir sesle. Ardından ağacın kenarında ki küreği eline aldı. Eli titriyordu, her vuruşunda bir şeyler sayıklıyordu.
O çukuru Savaş her kimse onun kapattığını düşünüyordu, köylülerin kapattığını bilmiyordu. Nefes nefese kazmaya başladı. Ama ardından yetmezmiş gibi küreği kenara attı ve diz çöktü.
Toprağı eliyle eşmeye başladı ve ardından bağırmaya başladı. Tüylerim diken diken olurken, acı dolu feryadına afallayarak baktım. Ağlıyordu ve bir şeyler sayıklıyordu.
Elini dizine koydu ve elini dizlerine koyup boğazını yırtmak istercesine bağırdı. Korkuyla ona bakarken, kafasını ağlayarak toprağa koydu. Ağlama sesi uzakta da olsam kulağıma geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ
Teen Fiction[TAMAMLANDI] İstanbul'da yaşarken babasının iflası sonucu köye yerleşen Teoman ve köydeki herkesin deli diye andığı Mahir'in hikayesi.