"Teo, oğlum.." küçük odada oturmuş telefonda konuşurken, annem kapıyı açıp bana seslendiğinde kafamı çevirip ona baktım.
"Baban ve amcan çağırıyor, bir gel canım." dediğinde annemin ses tonunda ki endişe kulaklarıma dolunca kaşlarım çatıldı.
"Ne oluyor anne?"
"Gel oğlum." dedi ama bu durumdan rahatsız olduğu belli oluyordu.
Oturduğum yerden destek alarak ayağa kalktım ve telefonu cebime koydum. Annem kapıyı hafif aralık bırakıp içeri geçtiğinde, bende diğer odaya göre daha sıcak olan salona geçtim.
Amcam ve babam karşılıklı oturuyordu. Babam biraz sinirli gibi duruyordu. İyice meraklanarak tam önlerine gidip durunca amcam bana bir bakış atıp biraz dikleşti oturduğu yerde.
"Yeğenim, neden yanımıza gelmiyorsun? Kahvaltıdan sonra çekilip gittin içeri." dediğinde omuz silktim.
"Biraz başım ağrıyordu, uzandım." dedim, yalandı. Onların on dakika normal sohbet edip bir saat boyunca tartışmalarını izlemek istemiyordum.
"Anladım, anladım.." dedi ve ağzında bir şeyler gevelemeye başladı. "Yav seni bu Delinin evinin etrafında çok görüyorlarmış."
"Evet, güzel bir yerde evi var ve orada dolaşmak hoşuma gidiyor." sesim sinirli çıktığı için babam daha çok kaşlarını çattı.
"Bir daha dolanmayacaksın o tarafta?" dediğinde seri bir şekilde kafamı babama çevirdim.
"Neden?" diye sordum anlamayarak.
"Oğlum o deli, ne yapacağı belli olmaz. Kimse onun yanına yaklaşmıyor, millet çocuklarını ondan uzak tutuyor." amcamın sözlerinden sonra şok ile yüzüne baktım.
"Gerçekten mi amca?" diye sordum inanamayarak. "O deli dediğiniz adam bir köyü kurtardı, o uzak tutulan çocuğu kurtardı."
"Teo!" diye bağırdı babam, amcam da sinirli bir şekilde bana bakıyordu.
"Senin iyiliğin için söylüyoruz." dedi amcam.
"Gitmeyeceksin bir daha!" diye kestirip attı babam. Kafamı sağa sola hızla yatırıp sinirimi bastırmaya çalıştım ama patlama noktasındaydım.
"Ben yirmi bir yaşındayım, istediğim yere giderim. Bana artık ne yapacağımı söylemeyin. Yirmi bir yıllık düzenimi bozup beni bir anda buraya getirttin, şimdi de iyiliğini düşünüyoruz hesaplarına düşme baba." sinirli sinirli konuşurken ikisinin de şok olmuş bakışları bana dönmüştü.
"Bana ne yapacağımı kimse söylemesin!" beni dinleyen herkese yönelik sesimi biraz yükseltip konuşunca kimse bir şey demedi. Babamın yüzüne bir kez daha bakıp dış kapıya doğru yürüdüm.
Arkamdan bağıran babamı umursamadan montumu ve ayakkabımı giyinip dışarı çıktım. Elimi cebime koyarken hızlı hızlı yürümeye başladım.
Her zaman ki yol ayrımına gelince, adımımı oranın tersi yöne atsam da birkaç adım attıktan sonra gözlerimi kapatıp yolun ortasında durdum ve dişlerimi sıkıp sürekli gittiğim yola doğru gittim.
Huzur bulduğum bu yer bile şuan sinirimi bastıramıyordu ama burdan başka bir yer daha da sinirlendirirdi. Onları dinlemişim gibi olacaktı. Önümde ki taşı itip onun bahçesine varınca biraz ötede durup sırtımı ağaca yasladım.
Birkaç dakika öylece durunca bir hırıltı duyunca gözlerimi ağır çekimde açarken, sokağın başında iki tane köpeğin bana bakarak dişlerini gösterdiklerini gördüm. O an ağlayasım gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ
Roman pour Adolescents[TAMAMLANDI] İstanbul'da yaşarken babasının iflası sonucu köye yerleşen Teoman ve köydeki herkesin deli diye andığı Mahir'in hikayesi.