"Ferhat, sana sobaya yaklaşma demedim mi?" yengemin bağırtısı ile gözlerimi telefon ekranından çekip küçük oğlanı sobanın önünden sinirle çeken kadına baktım.
"Leyla kızım sobaya suyu koydun mu?" babannem içeriden bağırırken yengem kuzenimin pantolonunun üzerinden çıkan beyaz atletini içeri sokuyordu.
"Koydum anne."
Bakışlarımı tekrar telefona çevirdiğimde, arkadaşlarımın attığı hikayelere baktım. Hepsi bir araya gelip sürekli gittigimiz mekana gitmişlerdi. İçimi bir hüzün kaplarken, instagramda dolanmaya devam ettim.
"Ayla, bugün istersen biraz tarla tarafına gidelim. Evde otur otur canın sıkılmıştır." yengem annemle konuşunca koltukta oturmuş anneme baktım. Zarif bir şekilde gülümsedi.
"Olur, gidelim."
Babaannem de içeri gelince diğer kuzenlerim ve köyden birkaç kadın daha salona girdiler. İçerisi iyice kalabalık olurken konuşma sesleri de artmıştı.
"Dedenin ruhu için El-Fatiha." Ferhat'ın tüm gürültüyü bastıran sesinden sonra ortalık yeniden sessizliğe bürünmüştü.
Kafamı kaldırıp baktığımda herkesin sinirle Ferhat'a bakarken dua okuduğunu gördüm. Yengem kafasını sinirle sallarken dudaklarını hızlı hızlı oynatıyordu. Annem ise onlara bakıyordu sakince ama komşulardan biri anneme bakınca annem de okumaya başlamıştı.
Yengem duayı bitirdikten sonra tam Ferhat'ın üzerine atılacaktı ki, Ferhat babaanemin arkasına saklandı. Komşular sürekli bunu yaptığı için şikâyette bulunup, bir konu açmışken herkes konu hakkında konuşmaya başladı.
Telefonu kapatıp galeriye girince, ilk fotoğrafta Mahir'i görünce kalbim hızlı hızlı attı. Bunun hoşlantı olduğu için mi yoksa ilgimi çektiği için mi olduğuna karar veremiyordum. Sonuçta hepsi aynı yola çıkıyordu.
Annem yönelimimden biraz da olsa şüphelense de daha yüz yüze bu konuyu konuşmamıştık. Aynı lisede sigara içtiğimi bilip, birebir görmediği ve göz önüne sokmadığım da bilmiyormuş gibi davrandığı zamanlarda ki gibiydi. Onun kızacağını düşünmüyordum ama çok fazla iyi tepki vereceğini de düşünmüyordum.
Babamın ise haberi yoktu, olursa da muhtemelen benim için kötü olurdu. Annem kadar anlayışlı değildi, hatta hiç anlayışlı bir insan değildi. Kendisine anlayış göstermemiz için çabalar hatta ağlardı ama kendisinin böyle bir çabası yoktu.
"Anne, ben biraz dışarı çıkıp geliyorum." dedim kalabalığın arasında. Annem yüzüme bakıp saniyeler sonra kafasını sallayınca bende ayağa kalkıp telefonu cebime koydum.
Kapıya varıp montumu ve ayakkabımı giyip kendimi dışarı attım. Adımlarım otomatik olarak ezberlediği yoldan gidiyordu. Burada en huzur bulduğum yere doğru.
Yavaş adımlarla yürüdüğüm yolda mahallenin gençlerini görünce, yine bana tip tip bakmaya başlamışlardı. Onlara aldırmadan güzel yapraklı yola çıktım. Kimsenin burada olmadığını görünce derin bir nefes aldım.
Soğuk yüzüme vururken ilermeye devam ettim. Ellerim cebimde, onun evinin önüne geldiğimde yine bir süre sadece evine baktım. Evi bile bir insana huzur verebilir miydi? Geçen yaşanan olaydan korkup bir daha buraya uğramamam lazımken ben yine kendimi burada, onun evine bakarken buluyordum.
Ne kadar süre orada öylece durdum bilmiyorum ama sessiz yolda bir yaprak hışırtısı gelince hızla arkama döndüm. Mahir evde değildi, benim geldiğim yoldan geliyordu. Muhtemelen ilk gördüğüm zaman ki gibi bir yere gitmişti. Yüzünde ki kızarıklıktan bayadır soğukta durduğunu anladım.
Kaşları çatık bir şekilde yanıma gelirken bende ona tamamen döndüm. Evet şimdi biraz korkuyordum. Ellerimi cebimden çıkardığımda tam önümde durdu.
"Yine.." dedi, sadece kelimeler ile anlaşabiliyor, uzun cümleler kuramıyor gibiydi.
"Ben Savaş'ın adamı değilim." onun ismini duyunca kaşlarını çatıp daha dikkatli bir şekilde yüzüme baktı.
"Atahan'ın oğlu, Teoman ben. Belki tanırsın babamı, o seni çok öncelerde görmüş ama o seni biliyor... Sen de biliyorsun musun?" istemsizce bir çocukla konuşuyormuş gibi konuşuyordum. Daha doğrusu sanki Türkçe bilmiyormuş gibi.
Kafasını eğip yüzüme baktı, hareketleri garip biri olduğunu zaten yüzüme haykırıyordu. Bir de üstüne bakışları eklenince, daha garip hissediyordum. Yutkunup beni incelemesine izin verdim. Muhtemelen hatırlamaya çalışıyordu.
İncelemesi bitince saniyeler sonra üzerime atılınca, korkuyla geri çekildim. Korktuğumu anlayınca, bakışlarını yüzüme çıkardı. Daha önce ondan korkmadığım için sanırım o da garip bulmuştu.
Elini uzatıp montumdan çekince, geçen sefer ki haline göre daha sakin olduğu için sesimi çıkarmadan durdum. Montumun fermuarını açtı ve ardından kazağımı üzerinde karnımı, sırtımı yokladı. Montumu da hızla tararken, daha sonra bacaklarıma kadar yokladı. Sanırım bir şey arıyordu.
Ona kaşlarım çatık, korkuyla bakarken o bir şey bulamayınca, elini üzerimden çekti. Bana bir bakış attı. Soluğumu tutmuş, kollarım hafif havada dururken geri indirdim.
"Gelme." dedi daha sakin bir ses tonuyla. Sanırım buraya gelme demek istemişti.
Bakışlarını benden çekip, yanımdan geçip giderken üzerinde ki çamurları yeni fark etmiştim. Bu hızlı yürüdüğü için sıçrayan bir çamur gibi değildi. O evine doğru yürürken öylece baktım.
Dönüp bir daha bakmazken, ben yine de ayrılamamıştım oradan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ
Novela Juvenil[TAMAMLANDI] İstanbul'da yaşarken babasının iflası sonucu köye yerleşen Teoman ve köydeki herkesin deli diye andığı Mahir'in hikayesi.