Yılın bu zamanları buralara yoğun bir kar yağışı hakim olurmuş. Bu kar yağışında, sislerden ve fırtınadan göz gözü görmezmiş. Çoğunlukla böyle zamanlarda evde oturup, dışarıda dolanmamak daha iyi olurmuş.
Bugün yağan kardan sonra anneme anlatılan bu bilgiyi annem dünyanın en büyük olayıymış gibi gelip bana anlatmıştı, ama bu bir nevi bir yere gitme evde kal demekti. Ama benim bu evde oturmaya hiç niyetim yoktu.
Evde herkes bir köşede kıvrılmış, sobanın verdiği sıcaklık ile mayışarak uyurken babaannem akşam yapacağı yemek için bulgurdan bir şeyler ayıklıyordu. Annem ve yengem babamlar uyanmasın diye kısık bir sesle televizyon izliyordu.
"Ben biraz dolaşacağım." dedim, bütün gözler bana döndü.
"Evladım dışarısı çok kötü, bu soğukta dolaşılmaz." dedi babannem.
"Hava böyleyken birkaç manzara fotoğrafı çekmek istiyorum, böylesini bir daha göremeyiz." dediğimde anneme baktı ama bir şey diyemedi. Sanırım fotoğraf çekerek para kazandığımı düşünüyordu ve bu yüzden işime mani olmak istemiyordu.
Anneme hafifçe gülümseyip dış kapıya ilerledim. Sarı montumu ve botumu giyinip kapıyı açtığım an yüzüme öyle bir soğuk vurmuştu ki, evde oturmak daha mantıklı gelmişti o an. Ama Mahir'i görmek isteyen yanım daha ağır basıyordu.
Kapıyı arkamdan kapatıp şapkamı kapattım. Derin bir nefes alırken rüzgarın uğultusu ile beraber yürümeye başladım. Kar yağışı azalmıştı ama hâlâ o kadar kapalı ve boğucu bir hava vardı ki, bir an önce Mahir'in yanına gitmek istiyordum.
Mezarlığın önünden geçerken o tarafın yoluna baktım, sadece az ilerimi görebiliyordum. Sis sarmıştı her yeri. Burnumu çekip Mahir'in evinin olduğu sokağa yürüdüm ve hava ne kadar boğucu olursa olsun bu sokağa girince huzurlu hissediyordum.
Evinin önüne yaklaşırken, birinin bahçe kapısından çıktığını görünce kaşlarım çatıldı. Dikkatli baktığımda sırtı hafifçe kambur olan, kendisini battaniye siyah bir şey ile sıkı sıkı sarmış yaşlı bir kadını görünce daha fazla şaşırmıştım.
Uzaktan baktığımda Mahir'in onun arkasından bakıp içeri girdiğini gördüm. Kadın daha önce hiç girmediğim yoldan yavaş yavaş ilerlerken, yeniden eve bakıp arkasından koştum.
"Bakar mısınız!" diye seslendiğimde adımlarını durdurdu. Ama bana dönmesi birkaç saniyesini almıştı. Ben kardan düşmemeye çalışarak yanına vardığımda kadının mavi gözleri ile gözlerim birleşti. Yüzünde yaşamın izleri varmış gibi kırışıklıkları vardı. Masum bir ifadesi vardı.
"Buyur oğlum?" dedi ben yanına varınca. Kambur olduğu için gözlerini kaldırıp yüzüme bakıyordu. Yutkundum.
"Siz Mahir'in yanına mı gelmiştiniz?" dediğimde onunda bakışları değişti. Biraz çekingen bir ifadeyle bakmaya başladı.
"Ben Mahir'in arkadaşıyım." dedim ardından kendimi tanıtmak istermiş gibi. Bu sefer afallayarak baktı.
"Mahir ile ahbaplık mı yapıyorsun?" şaşkınlığı ses tonuna bile yansımıştı. Ardından kendine kızarmış gibi derin bir nefes aldı. "Yani bu köyde onu seven bulunmaz, bu yüzden yıllardır arkadaşı yoktur. Bu yüzden şaşırdım."
"Ben yeni geldim, ve onunla iyi anlaşıyoruz..." dedim ve ardından kendi kendime mırıldandım. "Tabi çok konuşamıyoruz ama olsun." kadın beni inceliyormuş gibi yüzümün her köşesine baktı. Boğazımı temizledim, mavileri gözlerimi hedef aldı bu sefer.
"Siz kimsiniz?" diye sorduğumda ifadesiz yüzü ile bir süre baktı. Rüzgar uğultusu kulağıma dolarken yaşadığım bu olayın aşırı ürkütücü olduğunu o an fark ettim.
"Ben arada onu kontrol ederim, köyün yukarısında tepe var, orada bir evim var. Kimse pek oralara gelmez, bende kolay kolay meydana inmem. Mahir oğluma benden başka bakan yoktur diye geliyordum, ama belli ki varmış artık." dedi, sesinde oluşan mutluluğu hissetmiştim. Kafamı eğdim hafifçe.
"Evet ben varım ama.." dedim ve kafamı kaldırıp yeniden gözlerinin içine baktım. "Onun kim olduğunu, ne yaşadığını bilmiyorum. Sadece 'benim yüzümden' diye sayıklıyor. Ona yardımcı olamıyorum. Siz ne olduğunu biliyor musunuz?"
Anında yüzünde hüzünlü bir ifade oluştu, geçen sefer gördüğüm çiftte olduğu gibi. Ama onun bir farkı vardı, o bu köyden olduğu halde Mahir'i seviyordu. Derin bir nefes aldı ve kar yağışı yeniden başlamışken üzerindeki battaniye tarzı şeyi daha sıkı örttü üzerine. Ve saniyeler içinde gözleri bana döndü.
"Ben bunu sana söylemem, çünkü bana da kendisi anlatmadı. Benim oğlum onun taburunda asker olduğu için biliyorum..." dediğinde tam bir şey söylemek için ağzımı açmıştım ki yeniden konuşmaya başladı. Gözlerimin içine farklı bir ifade ile bakıyordu.
"O neden böyle evladım, biliyor musun? Söyleyemiyor, konuşamıyor." kaşlarım çatılmıştı. "Belki anlatsa yükü hafifleyecek, ama söyleyemiyor. Ne kadar uğraşsamda bir türlü kendi ağzından anlatamadı."
Ben kadının dediğini düşünürken, büyük bir uğultu koptu. Yaşlı kadın havaya bakıp ardından gülümsedi. Ardından elini uzatıp koluma dokununca irkildim.
"Sen, onu iyi edeceksin." sözleri ile sebepsizce tüylerim diken diken olurken, sihirli bir filmin içindeymiş gibi hissettim. "Ona Karayazı baskınını sor."
Kadın son bir kez daha gözlerimin içine bakıp ardından elini çekti ve arkasını yavaşça döndü. Ben onun arkasından ağzım aralık bir şekilde bakarken o karların arasından yavaş yavaş ilerledi ve sislerin içinde kayboldu.
Yanaklarım ve dudaklarım soğuktan kıpkırmızı olmuşken, kadının arkasından ürpermeme engel olamadan baktım.
![](https://img.wattpad.com/cover/243745965-288-k332198.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ
Teen Fiction[TAMAMLANDI] İstanbul'da yaşarken babasının iflası sonucu köye yerleşen Teoman ve köydeki herkesin deli diye andığı Mahir'in hikayesi.