53- TEO

27.9K 2.9K 2.3K
                                    

Yanımda ki çocuk gözlerini kısarak tetiğe bastığında saniyeler sonra alanda büyük bir gürültü koptu. Herkes kurşunun gittiği yolu izlerken ben de baktım. Tam hedefini vurmuştu, ne eksik ne fazla.

"Aferin." Mahir sert sesiyle bağırdığında çocuk istifini bozmadan silahını indirdi.

Omzumun üzerinden arkaya baktım, Mahir kollarını birbirine bağlamış dümdüz bir ifadeyle bakıyordu. Gözleri bana dönmüştü, daha doğrusu atış yapan ve yapmayanların çoğunun bakışlarının hedefi olmuştum.

Sıra bendeydi. Mahir kafasını kimseye belli etmeden küçük bir hamleyle salladığında derin bir nefes alıp önüme döndüm.

Şimdi önümde ki bu hedefi düşmanım gibi görüp tam on ikiden vurmam gerekiyordu. Omuzlarımı oynatıp silahımı kaldırdım. Bir elimle silahın kabzasını tutarken diğer elimle de altını tuttum. Gözlerimi kısıp hedef aldım ve nefesimi tuttum.

Gez, göz, arpacık ve ateş.

Az önce olduğu gibi etrafta büyük bir gürültü koltuğunda silahımı indirip atış yaptığım yere baktım. Bildiğin tahtayı zor tutturmuştum. Birkaç kişinin kıkırtı sesi geldiğinde nefesim hızlanmıştı, stresten. Arkamı bile dönemiyordum Mahir ile göz göze gelmemek için.

"Olacak, olacak." dedi Mahir arkadan. Sesi sertti, diğerlerine yaptığı gibi bana azar çekmemişti ama içten içe azar çekmek istediğini biliyordum.

Yanımda ki kişi ateş etmek için hazırlandı, ben de silahımı indirerek bulunduğum yerden ayrıldım ve diğer askerlerin yanına gittim. Mahir'in yanından geçerken çatık kaşları ile gözünün önünden ayrılana kadar beni süzdü.

"Daha atış yapmasını bilmiyor, torpille gelmiş bildiğin." aralarına girdiğim gruptan kimin konuştuğunu anlayamamıştım, kaşlarım çatılırken hepsine sinirli bakıp önüme döndüm.

İki kişi daha atış yaptığında Mahir onlara da bir şeyler söyledi. Ardından ise yanına kendinden bir alt rütbede olan komutan gelip bir şeyler söyledi. Mahir kafasını olumlu anlamda salladı, ona bir şey söyleyip kollarını çözdü ve o komutanın geldiği yöne yürüdü.

Yürürken yine göz göze gelmiştik, beni üzmemek için bir şey demiyordu ama ben yapamadıkça sinirlendiği malumdu.

"Haydi, haydi toparlanın. Büyük parkura gidiyoruz." dedi komutan ellerini birbirine vurarak. Anında hareketlendik.

Büyük parkur denilen yer çok zordu ama neyse ki hızlıydım. Köpeklerden kaçmam bir işe yaramıştı, koşu hızımı arttırmıştım. Yavaş yavaş ilerlerken arkamdan hâlâ laf edenleri duyuyordum. Yumruklarımı sıkarak büyük asker kamyonetinin olduğu yere gittim.

Diğer askerlerde geldiğinde hep beraber kamyonetin kasa kısmına oturduk. On dört tane asker vardı, diğerleri ise bu alanda kalmıştı. Her grubu teker teker götürüyorlardı. Mahir her zaman birinci gruba katılıyor, diğerinde ise komutan olduğu için geri dönüp odasına gidiyordu.

"Hızlı, hızlı!" dedi komutan, binmeyen iki kişi daha yerine oturdu. Mahir ise açık kasadan gözüken, sürücü koltuğunun yanına oturdu.

Arabayı kullanacak kişi de bindiğinde yavaş yavaş hareket ettik. O sırada fısıldaşmalar başlamıştı bile, herkes kendi arasında konuşuyordu. Hepsini tek tek süzerken kaç saattir fark etmediğim Furkan ile göz göze geldim.

Kinli mi bakıyordu, kırılmış mı anlayamamıştım. Ama ben ona baktığım anda çatık kaşları ile kafasını diğer tarafa çevirdi. Resmen herkes benim üzerime oynuyordu burada ya.

"Adınız Aziz mi?" sarışın, hafif bir doğu ağzı olan ve adının Akif olduğunu bildiğim çocuk bir filmin repliğini aynı şekilde yaptığında anlayanlar büyük bir kahkaha attı.

DELİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin