28- ASKERLER

51.6K 4.9K 2.3K
                                    

"Bir terörist köye gelmiş ve biri onu saklıyormuş."

Kahvehanenin önünden geçerken milletin telaşlı bir şekilde konuştuğunu görünce adımlarımı yavaşlattım. Kaslarım çatılırken kahvehaneden çıkan babama baktım, herkes birden çıkmıştı dışarı.

"Teo!" babam beni görünce ismimi söyleyerek yanıma geldi ama bir yere yetişiyormuş gibiydi.

"Ne oluyor baba?" diye sorduğumda babam üzerindeki montunu düzeltti.

"Sen şimdi eve git, köyde terörist varmış ve biri onu saklıyormuş. Her ev aranacak. Annenlere haber ver." yutkunup sakin olmaya çalıştım.

"Tamam." dedim sadece, babam kafasını sallayıp kahvehanede ki adamlarla beraber bir köşeye doğru yürüdü. Nereye yürüdüklerine baktığımda bir grup askerin silahları ile geldiğini gördüm.

Geri geri giderken aradan sıvıştım ve Mahir'in evine doğru yürümeye başladım. Hızlı hızlı yürürken diğer yandan da cebimden telefonumu çıkarıp annemi aradım.

Anneme gerekli bilgiyi verip birazdan eve geleceğim diye yalan söyledikten sonra adımlarımı daha da hızlandırdım. Huzurlu sokağa girip arkamda biri var mı diye kontrol ederken kayıp düşecektim neredeyse ama kendimi zor tuttum.

Nefes nefese kalmış bir şekilde Mahir'in bahçesine girip kapıya yürüyüp hızlı hızlı açıldım. Kapı saniyeler sonra açıldı. Direkt içeri girdiğimde nefes nefeseydim.

"Teo.." dedi Mahir kapıyı kapatırken. Endişelenmişti. "Biri..bir şey..mi yaptı?"

Kafamı olsumsuz anlamda salladım ama o kadar hızlı gelmiştim ki nefesim kesilmişti, konuşamıyordum.

"Ne oldu?" dedi en sonunda yanıma gelip.

"Askerler evleri arayacaklar, teröristin bir evde saklandığını duymuşlar." dediğimde kaşları çatık bir şekilde yüzüme baktı ve saniyelerce öyle durdu.

Ben yutkunarak yüzüne baktığımda o dudaklarını yalayıp bakışlarını benden çekip diğer tarafa çevirdi. Onun bakışlarını takip edip uyuyan Savaş'a döndüm.

Vücudunda ki yaralar ile olaylardan habersiz bir şekilde uyuyordu. Ama sanki ikimizin de bakışını fark etmiş gibi kirpikleri kıpırdandı.

Gözlerini yavaşça açtığında direkt yüzü buruştu. Yaraları canını fena halde yakıyor olmalıydı. Bizi daha sonradan fark etmişti. İlk önce Mahir'e daha sonra da bana döndü.

"Ne yapacaksın?" dedim Mahir'e dönüp. O hâlâ kardeşine bakıyordu.

"Ne yapacağım belli." dedi, evet belliydi. Öldürecekti.

"Askerler çok fazla, ev sayısı az. Gelmeleri uzun sürmez." dediğimde kafasını salladı ve geçen sefer benim silahını eline aldığım yere gitti.

Oradan silahını alıp, daha sonra kardeşinin baş ucuna gitti. Savaş o yanına geldiği anda biraz irkilmişti.

"Söylemeyeceksin..değil mi diğerlerinin..yerini?" dediğinde Savaş gülümsemeye çalıştı ama olmadı. Dalga geçmek istiyordu, korkusundan dolayı beceremiyordu.

"Asla, ser veririm sır vermem." dediğinde Mahir kafasını salladı.

"O zaman..daha fazla yaşamanın manası.. yok." dediğinde Savaş yutkundu.

"Tamam, vur hadi." dediğinde Mahir birkaç saniye yüzüne baktı ve ona aldırmadan bir diğer köşeye gitti. Bir çanta vardı, askeri bir çantaydı.

"Burada..ölmeyeceksin." dediğinde onu kazdığı mezarda öldüreceğini anlamıştım. Yıllarca bunun için beklemişti.

"Askerler dolaşıyor etrafta, nasıl olacak peki?" diye sorduğumda bakışlarını bana çevirdi. En büyük problemimiz buydu şuan.

Askerlere teslim edebilirdi ama biliyorum içindeki yangın geçmeyecekti. Eğer intikamını almazsa, hiçbir zaman içi soğumayacaktı.

"Onlara.. veremem." dedi tahmin ettiğim gibi. Derin bir nefes aldım, çıkmazda gibi hissediyordum.

Mahir üzerine askeri türden bir ceket giyindi. Silahını koluna taktığında yeniden bir komutana dönmüştü. Acele ediyordu, planladığının dışında olaylar olmuştu.

"Sen.. evine.. git Teo." dedi cebine bir şeyle sıkıştırırken. Kafamı olumsuz anlamda salladım.

"Seni tek bırakmayacağım." dediğimde dönüp bana baktı. Normalde olsa ısrar ederdi, ama bu sefer beni yanında istiyordu. Bunu gözlerinde anlamıştım.

Tam o sırada kapı çalınca gözlerim büyüdü. Gözlerimizi birbirimizden ayırmadık, o daha sakindi ve ne yaptığını biliyor gibiydi. Ben telaşlı bir şekilde yanına gittim.

"Geldiler." dedim fısıltı ile. O silahını kenara bıraktı ve camın arkasından bir yere bakmaya başladı.

"Açmayalım." dediğimde kafasını olumsuz anlamda salladı.

"Mutlaka.. bakmaları.. lazım." dedi kapının önüne giderken. Kapının merceğinden baktığında derin bir nefes aldı.

Pes etmiş gibiydi. O bir komutandı ve tâbi askerlere bir yanlış yapamazdı. Askerlerin bu konuda durmayacağını ve evi ne olursa olsun arayacağını biliyordu.

Derin bir nefes alıp kapıyı açtığında kapıya doğru birkaç adım attım. Sakin olmaya çalıştım ama olmuyordu. Kapı açıldığında kapının önüne uzun boylu ile geçen sefer teröristler yakalanırken gelen komutanı gördüm.

Tarık komutan uzun boyu ve ifadesiz yüzü ile ilk Mahir'e daha sonrada benim yüzüme baktı. Askerleri onun biraz daha gerisinden duruyordu.

"Merhaba Mahir." dedi gözlerinin içine bakıp. "Bir terörist bu evlerden birinde saklanıyormuş sanırım."

Mahir onun gözlerinin içine bakarken, Tarık komutanın bakışları ilk bana, daha sonra da divanda yatan Savaş'a döndü. Kalbim korkuyla hızlı hızlı atmaya başladı.

Bir süre ona bakakaldı, Savaş sesini bile çıkarmıyordu korkudan. Sanırım askerlerin eline düşmek onun için daha kötüydü. Tarık komutan bir süre süzdü ve ardından ifadesini bozmadan Mahir komutana döndü.

"Burada olmayacağını biliyordum, seni de rahatsız ettim." dediğinde afallayarak yüzüne baktım. Tarık komutan arkaya döndü yavaşça.

"Siz gidin diğer evleri arayın." sert sesiyle konuşmuştu.

"Emredersiniz komutanım!" iki askerin bağırması ve saniyeler içinde postallarının buzlu karı ezme sesi kulağıma doluşmuştu.

Tarık komutan onlar gidene kadar baktı ve ardından sakince postalları ile içeriye bir adım attı. Mahir ona samimi bir ifade ile bakıyordu.

Tarık komutan kapıyı kapattıktan sona vücudunu dikleştirdi. Mahir'in yüzüne bakıp, daha sonra Savaş'a döndü.

"Ee ne yapıyoruz?" diye sorduğunda rahatladığımı hissettim.

Derin bir nefes alırken, ikisi Savaş'a ölümcül bakışlar atmaya başlamıştı.

DELİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin