9- KAR YAĞIŞI

56.7K 5.1K 2.1K
                                    

Sessiz ve sakin, karlarla kaplanmış yolda ilerlerken montumun kapşonunu kapattım. Sabah kalktığımda karın yağdığını görünce çok heveslenmiştim, yaşadığım yerde kar yağsa da çok fazla zeminde durmazdı. Eğer o gün içinde akşama kadar yetişmezsen en fazla kenarda köşede bulabilirdin temiz karları.

Kar yağması hoşuma gitse de , kar yağdığı için herkesin evde oturduğunu bilmek moralimi düşürmüştü. Kahvaltıdan başlayan ağız dalaşı öğlen yemeğine kadar sürmüştü. En sonunda pes edip kendimi yine dışarı atmıştım.

Huzur bulduğum sokağa girdiğimde, yerde ki yaprakların yerini kalın tabakalı karlar kaplamıştı. Çocukların neşeli sesi, rüzgarın uğultusu ile karışınca biraz da olsa huzurlu hissediyordum.

Yola baktığımda hiçbir adım izi ya da çıkıntı yoktu, sabahtan beri kimse bu yoldan geçmemişti demek ki. Adım izlerimi bırakarak yürüdüğüm yolda, arkama baktım ve gülümsedim. Dünyada bir iz bırakmak hoşuma gidiyordu.

Bahçeden içeri girip eve bir bakış attım, bacadan gri bir duman çıkıp, soğuk havaya karışıyordu. Ellerimi cebime koyup botlarımın kar dolu zeminde çıkardığı sesle kapıya doğru ilerledim. Elimi cebimden çıkardığım an üşümeye başlamıştı, kapıyı iki kere tıklattım ve yeniden cebime koydum.

İçeriden sesler gekirken ben etrafıma bakınıyordum. Saniyeler sonra kapı açıldığında, Mahir sert yüz ifadesi ile karşımda durmuş bana bakıyordu. Üzerinde bir kazak ve hırka varken, altında ise bir eşofman vardı.

Elimi botuma atıp çıkardım ve yüzüne yeniden bakmadan içeri doğru adımladım. İçeri yürürken tedirginlikle üst dudağımı dişledim. Her an şapkamdan tutup beni atabilirdi. Ama saniyeler sonra kapının kapanması ile gülümsedim.

Ona döndüğümde bana bir bakış attı ama daha sonra sanki ona yabancı biri değilmişim gibi küçük mutfak tezgahına ilerledi. Bu hareketi bile içimi ısıtırken, montumu çıkardım. Kenara koyup sobaya en yakın olan tarafa oturdum.

Bu ev masallarda ki eve benziyordu, küçüktü ama o kadar güzeldi ki. Büyük pencereden dışarıda yağan karı izleyebiliyordun. Ve küçükken hayal ettiğim o 'ağaç evler' gibiydi. Sanırım burada uzun süre kalabilirdim.

Mahir bana hiç aldırmadan tezgahta bir şeyler yapıyordu. Yemesine, içmesine iyi bakıyordu. Bir kabı kenara koyduğunda bir süre daha öylece oturdum. Ama sıcaktan mayışmıştım şimdi. O da ben sanki hiç burada değilmişim gibi davranıyordu.

"Ee hiç konuşmayacak mısın?" diye sorduğumda gerçekten burada olduğumu unutmuş olduğunu anladım, çünkü konuştuğum anda irkilip bana doğru döndü. Anında kaşlarını çattı.

"Ne? Çok canım sıkıldı." dedim rahat bir tavırla. Bedenini bana doğru çevirdi biraz.

"Ben. mi.. dedim sana.. gel diye?" saniye kadar duraksayarak sert sesiyle konuştuğunda, aslında bu tavrının tatlı olduğunu fark ettim. Çatık kaşları ile bana bakıp haklı bir savunma yapmıştı. Doğru diyordu, hem ben kendim gelmiştim, hem de canım sıkıldı diyordum.

"Ama sende beni içeri aldın?" dedi dudağımın kenarında ki gülümseme ile tek kaşımı kaldırıp konuşurken. Elinde ki bıçağı kenara bıraktı ve tamamen bana döndü.

"Git.. o. zaman." dediğinde gülüşüm soldu. Aptal Teo, niye kaşınıyorsun ki?

Tam bir şey daha söyleyecek ki dışarıdan yoğun bir çocuk sesi gelmeye başladı. Buraya ne uzak ne de yakın geliyordu sesleri.

"Yardım et!" diye bir bağırış sesi geldiğinde kaşlarımı çattım.

Mahir'e baktığımda gözlerini sonuna kadar açtı. Avucunu kulağına bastırırken, yüzünü buruştururarak hafifçe kafasını eğdi, ama saniyeler sonra bana bakıp endişeli bir şekilde yanıma geldi.

Ben çatık kaşlarım ile ona bakarken, kolumdan tutup beni yere doğru çekti. Kafamı yere doğru eğdi ve kendini bana siper etti. Bir eli kafamı hafifçe ederken, koluyla da belime sarılmış beni bir şeyden koruyor gibiydi.

Nefesi hızlanmıştı, bir şeyler sayıklıyordu ama anlamıyordum. Saniyelerce öyle kaldık ama daha sonra dışarıdan gülüşme seslerini duyduğumda, çocukların kar topu oynadıklarını anlamıştım. Muhtemelen savaş yapıyorlardı.

Mahir hâlâ gözlerini sonuna kadar açmış, beni sıkı sıkı tutmuş bir şekilde bir şeyler sayıklıyordu. Kafamı hafifçe kaldırdığımda, kafasını olumsuz anlamda salladı kalkma der gibi. Yutkundum.

"Korkma, bir şey yok.." dedim kafamı tamamen kaldırıp, o gözlerini kapıya doğru çevirdi. "Sadece çocuklar kar topu oynuyor."

Bana bir bakış attı, hâlâ dehşete düşmüş gibi bakıyordu. Soluğu yüzüme vururken, bana sarılan kolunu hafifçe tuttum. Ama kendini hemen çekti.

Kendini yana atarken, eli titriyordu. Gözlerinden yaşlar akarken ben ona afallamış bir şekilde bakıyordum. Şimdi aynı o kendi estiği mezarın yanında ağladığı gibi ağlıyordu. Ellerini yumruk yapmış sıkıyordu.

Gözlerim dolarken, sıkılı yumruğunu tuttum. Ama anında çekmeye çalıştı, izin vermeyip kendime doğru çektim. Dolu gözleri ile gözlerimin içine bakarken gözlerimi ondan ayırmadan yavaş ve yumuşak bir şekilde sıkılı yumruğunu açtım.

Parmakları gevşerken, tamamen serbest bırakmıştı kendini. Elini sıkıp kendine zarar vermesin diye ellerinden tuttum sıkıca. Bir tuttuğum ele, daha sonra da bana baktığında gülümsemeye çalıştım.

O bana yaslanmazdı, bu yüzden onu yanında olduğunu hissetsin diye başımı koluna yasladım. Hiçbir tepki vermedi. Elimi sıkı sıkı tutarken derin bir nefes aldım.

Onun bilmediğim acısına ortak olup, orada oturup elini tutarken, onunla beraber ağladım.

DELİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin