Bölümü @_Tottoroo_ ithaf ediyorum❤️
Mahir gözden kaybolurken ayaklarım yere çivilenmiş gibi öylece durdum. Kalbim hızlı hızlı atıyordu ama ne bir adım ileri, ne de geri gidebiliyordum.
Nefes almayı unuttuğumu fark edip yumru olmuş boğazıma inat derin bir soluk çektim içime ve elimdeki tabağı yandaki masa gibi duran tahtanın üzerine koydum. Bir adım atmıştım ki onun sesini duydum.
"Nereye?" dedi Giray. Kaşlarım çatık bir şekilde ona döndüğümde o da bana aynı ifadeyle bakıyordu.
"Onun yanına." dedim sertçe. Bu seferde afallayarak baktı. Beklemiyordu sanki.
"O delinin yanına mı?"
"O deli değil." dedim dişlerimin arasından. Yüzü ilk gördüğüm zamanki ifadeye büründü aniden. Gözlerimin içine bakıyordu ama bir şey düşünüyor gibiydi.
Bu ifadeyi biliyordum. Satranç oynarken kendinden emin bir şekilde yaptığı hamleyi, karşı taraf fark edince yaşadığın tedirginlik ve öfkeydi.
Kaşlarım çatık bir şekilde yüzüne baksam da daha sonra önüme dönüp yürümeye başladım. Bakışlarım bu sefer de babama kaydı.
"Teo!" dedi, sesi herkesi yine kendine çevirmişti. Kaskatı olmuş sol elimi kaldırıp baş hizzamda tuttum. Bu 'karışma' demek oluyordu. Yanından geçip sert adımlarla yürümeye devam ettim.
Arkadan annem babama hitaben bana karışmaması gerektiğini söylüyordu. Onların sesleri uzaklaşırken ilk mezarlığa döndüm, ardından da huzurlu sokağa girdim.
Görünüşte yoktu muhtemelen bir an önce onu köylüden koruyan sığınağına gitmek istemişti. Çamurlara basıp botlarıma sıçramasını umursamadan seri adımlar ile onun bahçesine girdim.
Soluklarım hızlanırken kapısına varıp iki üç kere tıklattım. Diğer yandan da etrafa bakıyordum. Kapı saniyeler sonra açıldığında içerideki sıcak hava yüzüme vurmuştu.
Gözlerim onun gözlerine değdi. Beni görünce biraz rahatlamıştı. Ama öyle kırgın ve üzgün bakıyordu ki çenem titremişti.
"Gireyim mi?" diye sordum yumuşak bir sesle.
Birkaç saniye öylece dursa da ardından kafasını sallayıp kapıyı biraz araladı. Şimdi ona sarılmak istiyordum ama onu zorunda bırakmak istemiyordum. Kendimi sıkarak ayakkabımı çıktım ve yanından geçip eve girdim. Birkaç adım atıp durduğumda o da kapıyı kapatmıştı.
Arkamı dönüp ona baktım yeniden yine elini ensesine atmıştı ve derisini sökmek istermiş gibi kazıyordu. Derin bir nefes aldım.
"Özür dilerim sana gelemedim bugün." üzgünce konuştuğumda bakışları bana saniyelik olarak değdi ama kafasını salladı.
"Önemli... değil." uzun süredir ilk defa bu kadar çok bekleyerek konuşuyordu. Gözlerimin dolmasına engel olmak için dilimi ısırdım ama tabi ki fayda etmemişti.
"O.. çocuk... neden yanındaydı?" dedi ben konuşmadan. Sanki kırgınlıktan daha önemli bir şey vardı. Gözlerimi saklamadan yüzüne baktım.
"Bu köye yeni gelmiş. Babaannesi yaşıyormuş daha önce. Babamda kimsesiz olduğu için dün onu evde misafir etti. İşte bugünde mecburen onun yanında durdum." diye açıkladım. Her açıkladığım şeyde biraz daha ciddileşiyordu ve bir şeyler düşünüyordu.
"O iyi... biri.. değil." dedi Mahir. Kaşlarım çatıldı.
"Nasıl? Nereden biliyorsun?" diye sorduğumda
"Ben...gitmek için-" dedi ve ardından gözlerimin içine bakınca sustu.
"Nereye gitmek için?" dedim ona bir adım atarken. Söylememesi gereken bir şey demişti. Kafasını olumsuz anlamda salladı.
"Şimdi...olmaz." dedi, dediklerinden hiçbir şey anlamıyordum ama kötü bir şey saklamadığı halinden belliydi. Ama ne saklıyordu?
"Onun... yanında..durma." dedi ardından. Bir uyarı gibiydi. Kıskandığı için mi böyle yapıyordu?
"Tamam." dedim daha fazla üzülmesin diye.
Kafasını salladı ve ardından yine gözlerini kaçırdı. Ensesini kaşımaya devam etti. Yine her şeyi unutup onun bu masum hallerine kilitlendim.
Gözlerim saniyelik olarak mutfağın tezgahına kaydığında tezgahın plasik kutunun içindeki bulgurlara kaydı. Bir tencere ve bulgur çıkarmıştı.
Dudaklarımı ısırdım o benim bakışlarımı fark etmişti, yüzüme bakmamaya çalışıyordu. Yanımda olmasaydı sanırım hıçkırarak ağlardım.
Kendimi toparlayıp yüzüne baktım ve ardından gülümsedim.
"Bugün ben sana yemek yapacağım, sen sobanın önüne geç ısın." dedim titreyen sesimle. Gözlerimiz buluşunca gülümsedim hafifçe. Biraz dursa da ardından kafasını sallayıp yavaş adımlarla sobanın yanına ilerledi.
Üzerimdeki montu çıkarıp derin bir nefes aldım, bir iç çekip mutfağa girdim ve çıkardığı bulgur ve tenxereye bakıp gözyaşlarıma engel olamazken titreyen ellerimle alıp ocağa koydum.
Pilav yapmasını biliyordum. Eski evde çalışanlarımız benim istediğim gibi yapmazsa ben kendi kendime yapıyordum hep.
Yağları çıkarıp her şeyi hazırlarken gizli gizli ağlıyordum. Çok kötü olmuştum. Bir pilavı çok gördükleri için tek başına kendine pilav yapması kalbimi acıtmıştı.
Pilavın suyunu da koyup kaynamaya bırakıp diğer yandan da salara hazırlıyorum. O ise sessizce oturmuş dalmış gözleri ile önüne bakıyordu.
Biraz uzun sürsede sonunda bitince masaya iki tabak koydum. Masayı hazırlayıp bakışlarımı ona çevirdim. Bittiğinin bile farkında değildi.
"Mahir.." dediğimde irkildi ve gözlerini bana çevirdi. "Hadi, gel."
İlk bana daha sonra da önünde durduğum masaya baktı uzunca ama daha sonra ayağa kalkıp masajın önüne geldi ve sandalyeyi çekip oturdu.
Ben de onunla beraber oturdum ve yemeğe başlamasını bekledim. Kaşığı eline aldı ve pilava batırdı. Bir kaşık alıp yediğinde kafasını etmişti.
Bir kaşık daha aldığında bir çocuk gibi ağladığını fark ettim. Gözlerim dolarken ben de kafamı eğdim.
O kadar masum ve iyiydi ki, kalbimi acıtıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ
Teen Fiction[TAMAMLANDI] İstanbul'da yaşarken babasının iflası sonucu köye yerleşen Teoman ve köydeki herkesin deli diye andığı Mahir'in hikayesi.