Elimdeki saklama kabını tutarken avucum yanarken, elimin üstü soğuktan buz tutmuştu. Elimi çekip soğuk havayla temas etmesini sağlayıp yeniden tuttum kabı.
Bugün evde kömbe yapılmıştı, çok fazla yediğim bir şey değildi ve aşırı güzeldi. Özellikle patatesli olanlardan çok fazla yemiştim.
Mahir muhtemelen böyle şeyler yapamayacağı için onun yemesi için evden kendim dışarıda yiyeceğim diyerek dört beş tane kömbe çıkarmıştım. Ben yedikçe o aklıma geldiği için, ona götürmeseydim dert olurdu içime.
Bahçe kapısından girip kapıya doğru ilerledim. Saklama kabını diğer elimle tutup iki kere kapıyı tıklattım. Bir dakikadan kısa bir süre sonra Mahir kapıyı açtığında onu süzdüm. Koyu kahve bir kazak giyinmişti ve altında bir eşofman vardı. Kazak yapılı vücudunu birazda olsa belli oluyordu.
"Geçsene.." dediğinde kapının önünde durup salak gibi onu süzdüğümü fark edince kafamı sallayıp ayakkabımı çıkardım ve kenara çekildiğinde içeri girdim.
"Yemek yedin mi?" diye sordum montumu çıkarırken, kabı tek elimle tutup kollarımı çıkardım.
"Daha..yemedim." dediğinde kafamı salladım ve montumu asıp ona döndüm. Kabın kapağını açtığımda kömbenin kokusu burnuma dolmuştu.
"Sana kömbe getirdim." dediğimde kabın içine bir bakış attı. Dudağı kıvrılmıştı.
"Bir.. daha.. söylesene." dedi hafifçe gülerken. Kaşlarım çatıldı.
"Neyi?" diye sorduğumda çenesinin ucuyla kabı gösterdi, sanki elimde ne olduğunu bilmiyormuş gibi kafamı eğip iki saniye baktım ve yeniden anlamayan bir ifadeyle yüzüne baktım.
"Kömbe." dediğimde bu sefer tamamen gülüp kafasını yere eğdi. Neden gülüyordu ki?
"Adı bu değil mi? Niye gülüyorsun?" dediğimde kafası eğikken bana bakışlarını bana çevirdi.
"Bazen.. peltek konuşuyorsun." dediğinde kaşlarım çatıldı. Evet bunu çok kişi demişti ama ben hiç dikkat etmiyordum. Nadiren bazı kelimeleri peltek konuşuyormuşum.
"Hiç farkında değilim." dedim ardından, bakışlarım gülüşüne kayınca ayıp bir şeymiş gibi anında gülüşünü sakladı. Yutkunup arkama döndüm ve masaya doğru ilerledim.
"Sen..yedin mi?" diye sorduğunda kabı masaya bıraktım.
"Yedim ben." dediğimde bir ürperti gelince içerinin biraz soğuk olduğunu fark ettim.
"Soba yanmıyor mu?" dediğimde o da sobaya doğru ilerlemişti.
"Yok, en..son sabah..y-yaktım." dediğinde sobanın demirini alıp içine baktı ve ardından kapattı.
"Sen gel yemeğini ye, ben odun getirip yakayım." dediğimde kafasını olumsuz anlamda salladı.
"Ben.. getiririm.. sen.. yapamazsın."
"Yaparım-" dediğimde beni dinlemeden kapıya doğru gitti.
"Teo.. ben.. hallederim." dediğinde şimdi ısrar etsem muhtemelen sinirlenirdi ve onu sinirlendirmek istemiyordum.
Kapıyı açıp dışarı çıktığında kapıp hafifçe aralık bırakmıştı. Muhtemelen içerinin biraz hava alması için. Babannemlerde böyle yapıyordu ve soğuk olduğu için sinirleniyordum.
Onun arkaya dolandığını görünce derin bir nefes alıp etrafıma bakındım. Ev zaten küçücüktü, evi gezmeye gerek yoktu ama ayrıntılı bir dolu eşya vardı.
Biraz divanın o tarafa doğru ilerledim. Elimi cebime sokup her eşyayı incelerken, duvarın içindeki bir kol uzunluğunda çıkıntıyı gördüğümde içine baktım. Kendiliğinden bir dolap gibiydi. Ve bir tül perde çekilmişti.
Perdeyi kaldırdığımda, iki tane tabanca gördüm. Hayatımda ilk defa silahı yakından görüyordum. Biri siyahtı ve yeni görünüyordu, diğeride gümüş rengiydi.
Uzanıp siyah silahı aldığımda oldukça ağır olduğunu fark ettim. Ama alıştıkça bence bu ağırlığa alışılıyordu. Ya da ben birden tuttuğum için böyle gelmişti.
Silahı alıp yana döndüm ve duvara doğru tuttum. Tek gözümü kapatıp ötekini hafifçe kısıp nişan aldım. Birkaç saniye öylece durduktan sonra tetiğe dokundum.
Büyük bir ses çıkıp, beni geriye savururken gözlerim sonuna kadar açıldı. Yaşadığım şok gözlerim dolarken, bir el beni sıkıca tutup kendine çekti.
Mahir beni sıkı sıkı sarmış korkuyla duvara bakıyordu. Ben hala çıkan sesin kulağımda oluşturduğu çınlama ile, dehşet içinde bakıyordum. Mahir'in nefesi hızlanmıştı.
Beni kendinden çekip vücudumun her köşesine baktı. Elim ayağım titriyordu korkudan. O da titriyordu. Ne ara gelmişti bilmiyordum, fark etmemiştim silah elimdeyken. Dolu dolu olmuş gözleri ile bana baktı. Sinirli görünüyordu.
"Salak!" diye bağırdı. O bağırınca gözlerimi kapattım. Kapattığım an gözlerimden bir damla yaş düştü. "Salak çocuk!" dedi yeniden sinirle. Daha çok korkmuş bir şekilde.
"B-ben.. özür dilerim." dedim titreyen sesimle. O da büyük bir şok içindeydi.
"Nasıl açık..unutturum." dedi kendi kendine kızarken. Ben suçlu bir çocuk gibi yüzüne bakıyordum. Dişlerini sıkıp işaret parmağını bana doğru tuttu. Eli o kadar titriyordu ki...
"Sakın.. bir.. daha. dokunma." dediğinde hızla kafamı salladım.
"Ben sadece merak etmiştim." dediğimde ne dediğimi duymuyor gibiydi, bana yaklaştı ve yanaklarıma ellerini koydu. Gözlerimin içine bakıyordu şimdi.
"Olmaz.." dedi çatallaşmış sesiyle. Titriyordu ve gözlerinden bir damla yaş aktı. "Seni.. asla.. kaybetmeyeceğim."
Ben gözlerinin içine bakarken, hala yanaklarımdan tutuyordu kemikli elleriyle. Refleks ile elimi kazağına atıp avucumla sıkı sıkı tuttum.
Birkaç saniye daha gözlerimin içine baktı, daha sonra kafasını yaklaştırıp hafifçe büzüşmüş dudaklarıma dudaklarını bastırdı.
***
AMNKYM ÖPTÜ...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ
Teen Fiction[TAMAMLANDI] İstanbul'da yaşarken babasının iflası sonucu köye yerleşen Teoman ve köydeki herkesin deli diye andığı Mahir'in hikayesi.