18- SERT

66.3K 5.3K 3.1K
                                    

Önümden horoz ve peşinde gezen birkaç tavuk geçince gülümsedim. Aynı lisedeki arkadaş grubuma benziyordu. Ben horoz oluyordum, diğerleride tavuk. Ben nereye gidersem onlarda oraya gelirdi. Okuldan kaçarken yaşadığımız anılar teker teker gözümün önüne gelince kafamı sağa sola sallayıp gülümsedim. Onları çok özlemiştim.

Her zaman aynı yerde duran çocukların yanına ilerlerken onların bakışlarıda bana çevrilmişti. Hafifçe gülümserken Hüseyin kafasıyla selam verdi.

"Selamün aleyküm." dedim onlar gibi hepsi birden ağır bir şekilde selamımı aldı.

"Nasılsın Teo?" dedi ve paçasına elini atıp çamuru sirkeledi. Elimi cebimden çıkardım ve saçlarımı hafifçe geriye taradım.

"İdare eder? Sizden?" gözlerim hepsine değdi, bir şeyler mırıldandılar.

"Çok şükür." dedi Hüseyin. O sırada Aliseydi cebinden bir poşet çıkarıp bana doğru uzattı.

"Kardeş siparişini getirdim." dedi çalışmaktan nasır tutmuş elleriyle uzattığı poşete bakıp, ardından elinden aldım.

"Teşekkür ederim." siyah poşeti çıkarıp baktığımda içinde baya sarılı sigara olduğunu gördüm. Burada paket sigara bulmak zordur zaten.

Cebimden para çıkardığımda hepsi beni dikkatle izliyordu. Burada çok fazla para kullanılmadığı için, değişik bakıyorlardı. Daha doğrusu para konusu olunca sessizlik oluyordu, bu durumu anlamamıştım bir türlü.

Parayı çocuğa uzattığımda alıp montunun cebine sıkıştırıp kafasını salladı. Bende o sırada poşetin içinden bir sigara çıkarıp, onlar konuşmaya dalmışken bir sigara yakarken uzun zaman sonra ciğerime inen zehirle saçma bir doyuma ulaşmıştım.

"Elinede sigara hiç yakışmıyor." dedi Hüseyin gülerek, bir duman daha çekerken göz kırptım.

"Hangi ellere yakışıyor?"

"Bu ellere.." dedi kendi elini gösterip. Kafamı sallayıp gülümsedim.

Bakışlarım sokağın köşesine çevrilmişken, Mahir ile göz göze geldim. Ona selam vermek istemiştim ama o kadar sert bakmıştı ki olduğum yerde kaldım.

"Bu Mahir bizden daha temiz giyiniyor ya ona yanıyorum." dedi Fuat sırıtarak. Mahir o sırada sinirli bir şekilde kendi evinin olduğu sokağa doğru yürüdü ve gözden kayboldu.

"Neden temiz giyinmesin?" diye sordum kaşlarım çatılırken. Fuat omuz silkti.

"Deli ya ond-"

"O deli değil. Kimsenin hakkında bilip bilmeden konuşmayın." sinirli bir şekilde konuşunca afallamışlardı.

"Bilip bilmeden değil, olanı söylüyoruz." bu sefer o da sertçe konuşunca gözlerinin içine baktım ve bitmemiş sigarayı yere attım.

Kafamı çevirip onlara selam vermeden yürürken, poşeti cebime sıkıştırdım. Muhtemelen şimdi onun yanına gittiğimi anlamışlardı ama umrumda değildi.

Onun olduğu sokağa girince az önce hissettiğim sinir yavaş yavaş yerini huzura bırakırken bahçesine girdim. Yine pacasından dumanlar tütüyordu. Derin bir nefes alıp kapısının önüne kadar yavaş adımlarla ilerledim. Tahta kapının önüne gelince iki kere tıklattım.

Saniyeler içinde kapı açıldığında çatık kaşlı Mahir ile yeniden karşılaşınca içim titredi. Kafamı eğip içeri doğru bir adım atacakken elini kapıya koyunca afallayarak kafamı kaldırıp yüzüne baktım.

"Giremezsin.." dedi sinirli bir şekilde. "Eğer.. zehiri.. içersen."

Sigara içtiğim için mi bu kadar sinirlenmişti? Yine beni düşünüyordu. Beni bir sigara dumanından bile koruyordu. Yutkundum ve kafamı salladım.

"Tamam, içmeyeceğim." dedim gözlerinin içine bakıp. Normalde bana böyle karışılmasından nefret ederdim. Ama o bana direkt içmeyeceksin dememişti, teklif sunmuştu.

Tam yeniden ürkek bir şekilde içeri girmek için hamle yapacakken yeniden durdurdu. Elini uzatınca ilk başta anlamadım. Ama daha sonra montumun cebini gösterdiğimde poşeti kasteddiğini anlamıştım.

Elimi cebime atıp poşeti çıkarıp onun avucuna yavaşça koyduğumda, içini açıp ufak bir göz gezdirdi ve kapının önünden çekildi. Gözlerinin içine bakıp botumu çıkardım. İçeri geçtiğimde o birkaç adım dışarı doğru atmıştı.

Poşeti açıp bütün sigarayı kara döktü, ardından yanda duran bir odunu alıp biraz ezdikten sonra arkasını döndü. Göz göze gelince, bakışlarını çekti ama mutlu olduğu belliydi. Ben montumu asarken o kapıyı kapattı.

"Mahir.." dedim sobaya doğru ilerlerken. Cevap vermeyip divana oturup bana baktı.

"Bana bir gün köyü gezdirir misin?" diye sordum, köyü merak ediyordum ama tek başıma gezemiyordum. Kafasını hafifçe yana eğdi. Bilinçsiz bir şekilde yapıyordu bu hareketi. Ne zaman kendiyle ilgili bir şey söyleyecekse böyle yapıyordu, çözmüştüm.

"B-beni. çok.. fazla. etrafta.. görürlerse.. bulaşıyorlar." duraksayarak konuşurken, kaşlarım çatıldı.

"Bende onlara bulaşırım. Hem ben bir adım öndeyim bu kavgada. Yanımda koskocaman komutan var." dedim ve ardından hafifçe gülümseyerek omuz silktim.

Gözlerimin içine derin derin baktı, ardından kafasını eğdi. Ah be komutan...

"Bugün biraz film izleyelim mi?" diye sordum konuyu değiştirerek. Kafasını kaldırıp bana baktı.

"Televizyon.. yok." dedi üzgün bir şekilde. Televizyonun olmamasına değilde, benim film izleyemeyeceğime üzülmüş gibiydi. Gülümseyerek cebimden telefonumu çıkardım ve yüzümün hizasında tuttum.

"Televizyon gibi olmasada, bu var. Buradan izleriz." dediğimde telefona baktı, ardından gözlerini bana çevirip kafasını salladı.

Gülümseyerek elimi ısıtmayı bırakıp yanına ilerledim. Kenarda katlı bir şekilde duran battaniyeyi alıp onun oturduğu divana koydum.

"Küçük ekran olduğu için, biraz sıkışmamız lazım." dediğimde yine kafasını salladı.

Battaniyeyi açıp divana oturdum, o da hemen yanımdaydı. Battaniyenin içine girdiğinde biraz gergin gibiydi. Yutkunup binbir zorlukla indirdiğim aksiyonsuz, komik bir filmi açtım. Aslında aksiyon filmlerini seviyordum ama eğer bir yerde bombalı sahnelere denk gelirsek, yeniden kötü olmasını istemiyordum.

Film başladığında dikkatlice bakmaya başladı battaniyenin üzerine sabitlediğim telefona. Uzun süredir televizyon tarzı bir şey ile karşı karşıya gelmediğini anlamıştım.

Bir süre sonra, bakışlarını bana çevirdi. Bende ona baktığımda direkt bakışlarını çevirdi. Dudağımın kenarı kıvrılırken dudağımı dişledim.

Kafamı omzuna koyduğumda, irkildi. Öyle durmama sesini çıkarmazken, kalbinin atışını duyabiliyordum. 

DELİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin