"Atahan, ulan ben senden büyüğüm. Biraz saygın olsun terbiyesiz herif ne olacak!"
Dişlerimi sıkıp yatağımda doğruldum. Öğlen yemeğinden beri etmedikleri kavga kalmamıştı ve artık bu gürültü sinirden karnımın sızlamasına sebep oluyordu.
Küçük kuzenlerim odaya girdiklerinde gözlerinde korkuyu gördüm. Normalde uslu durmayan çocuklar, sessizce duruyorlardı. Geçip bir koltuğa oturduklarında, bende yataktan kalktım. Hafifçe aşağı inmiş olan eşofmanımı yukarı çekip salona doğru ilerledim.
Babam ve amcam oturdukları yerden bağıra çağıra kavga ediyorlardı. Ama vücut dillerinden birazdan birbirlerinin üstüne atlayacaklarını anlamıştım. Babam elini ona doğru tutmuş olduğu yerde diklenerek bağırıyordu.
"İstanbul'a sizden kaçıp gittim ben, siz beni böyle yaptınız!" diye bağırınca annem yüzünü buruşturdu sesin desibeline. Kimse benim geldiğimi bile fark etmemişti.
"Ulan sen az pezevenk değilsin.." dedi kafasını iki yana sallarken.
"Lan sen ne diyorsun!" babam ayağa kalktığında, amcamda sanki bunu bekliyormuş gibi direkt ayağa fırladı.
"Oğlum, durun yeter artık!" babaannemin bağırtısını kimse duymuyordu.
Annem kalkıp babamı tutmaya çalışınca babam amcama bakarken annemi itti ve annem geriye savruldu. Bu benim için son noktaydı. Sinirle dişlerimi sıkıp eli havada olan adamın yanına gidip kolundan tuttum sıkıca. Gözleri bana döndü.
"Sakın, bir daha anneme elini kaldırma." dedim her kelimeyi bastırarak. O sırada amcam susmuştu, onu da yengem tutuyordu. Babam amcama bir bakış atıp, ardından hayretle bana döndü.
"Senin karşında baban duruyor lan, sana mı soracağım?" diye sorduğunda elini bir hızla ittim. Afallayarak bana baktı.
"Evet, bana soracaksın!" diye bağırdığımda boğazımın ağrıdığını hissetmiştim. Annem o sırada kolumu çekip bir şeyler söylüyordu ama ben sadece babama odaklanmıştım.
Yeniden amcama döndü ve ardından büyük bir sinirle bana baktı. Elini kaldırıp, saniyeler içinde canımı çok acıtacak bir şekilde tokat attığında kafam yana düşmüştü. Annem babama bağırırken, babam bir daha elini kaldırıp vuracakken bileğinden yakaladım yeniden.
Yanağımın acısını umursamadan, sert gözlerimle gözlerinin içine baktım. Bileğini kurtarmak için bir hamle yapsa da sıkı sıkı tutuyordum ve titriyordum. Babamın siniri geçip, halime bakınca yerini korku alınca kendini biraz geri çekmeye çalıştı.
Bileğini kıracak şekilde sertçe tutarken, annemin ağlama sesleri kulağıma değince dayanamıyıp bileğini bıraktım. O geriye sendelerken, ben anneme bir bakış attım. Sinirden titriyordum. Babaannem ve amcam bir şeyler diyordu ama duymuyordum.
Adımlarımı dış kapıya yönlendirdim. Kapının önüne gelince botumu giyinip üzerime bir mont bile almadan kendimi dışarı attım. Soğuk yüzüme vururken, babamın vurduğu tarafı soğuk bile hafifletmiyordu, ateş gibi yanıyordu.
Dudağımın kenarında ıslaklık hissedince elimin tersi ile dudağımın kenarını sildim, elime baktığımda kanın bulaştığını gördüm. İçimi çekip umursamadan devam ettim akşam karanlığında.
Mahir'in evine doğru giderken, kendime mani olamayıp iç çekerek ağlamaya başladım. Bir kurt uluması duyulurken, o çok korktuğum köpek türlerinin gelip şuan beni parçalamasını istiyordum.
Mezarlığın önünden geçerken, etrafıma bakındım. Ardından Mahir'in evinin olduğu sokağa döndüm. Burnumun çekerken yanağımı sildim yeniden.
Huzur bulduğum sokağa girip etrafıma bakındım, evet karanlıkken biraz ürkütücü duruyordu ama Mahir'in orada olduğunu bilmek bana iyi geliyordu.
Karlar çamura karışmışken, ayağımın altında çatırtılar geliyordu. Vücudum titremeye başladığında ilk başta sinirden olduğunu düşünmüştüm ama soğuktan titriyordum. Adımlarımı hızlandırdım ve bahçeden içeri girdim. Evin ışığının yandığını görünce derin bir iç çektim.
Bir elimle kolumu tutarken kapının önüne varıp titreyen ellerim ile tahta kapıyı iki kere tıklattım. Yutkunup etrafıma bakınırken dakikalar sonra kapı açıldı. Mahir kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu.
Ona bir bakış attım ve ayakkabımı çıkardım. Eve girmem için davetini ya da izin almayı bekleseydim orada donabilirdim. Neyse ki önümden çekilip geçmem için izin verdi. Saniyeler sonra kapı kapanınca sobanın yanında ki divana geçtim.
Ben oturup bacaklarımı kendime çektiğimde, şimdi sesli bir şekilde ağladığımı fark etmiştim. Burnumu çekip, ağlarken o bana garip bir ifade ile bakıyordu. Gözlerini yumup, elini hafifçe kaldırdı ve kulağına doğru tuttu ama daha sonra kendine mani olmak istermiş gibi mutfak tezgahının önüne gitti.
"Babamdan nefret ediyorum." dedim huysuz bir sesle. Arkası dönükken ben konuşunca irkildi ve birkaç saniye durdu ama bir şey demedi.
"Düşüncesiz adamın teki." dedim yeniden, aslında kendi kendime konuşuyor gibiydim. Bir kez daha hıçkırırken bana doğru döndü.
"Ağlama.. Ses. İstemiyorum."dedi kesik kesik. Kaşlarım çatıldı.
"Ama kendimi tutamıyorum." dedim yeniden. Yabancı biriydi o benim için ama onun şefkatine muhtaçmış gibi hissediyordum.
Bana kaşları çatık bir şekilde bakınca bu hâlini görmek istemediğim için kafamın bacaklarıma gömdüm ve ağlamaya devam ettim. Hıçkırıklarımı tutmak istiyordum ama tuttukça daha büyük bir iç çekiyordum.
Dakikalar sonra yanımda bir hareketlilik hissedince kafamı kaldırıp baktım. İlk önce bana doğru tutulan bir bardak suyu, daha sonrada Mahir'i gördüm. Bana suyu uzatmış almamı bekliyordu.
Hafifçe gülümseyerek suyu aldım ve gözlerinin içine bakarak birkaç yudum içtim, suyu kenara bırakırken yüzüme baktı. Derin bir nefes alırken masaya doğru ilerledi. Ve elinde temiz bir bez parçası ile geldiğinde o da yanıma doğru oturdu.
"Kanamış." dedi kaşları çatık bir şekilde, ben ona afallayarak bakarken o az önce getirdiği bardağı eline alıp bezin üzerine biraz su damlatıp ardından yüzüme doğru döndü.
Elinde ki bez ile durağımın kenarını incitmeye korkarmış gibi silerken, nefesim hızlanmıştı. Gözlerim dolarken bu sefer ne babamla yaşadığım olay için, ne de canım yandığı için ağlıyordum. Şimdi de Mahir'e yapılan hakaretlere ağlıyordum.
O bu kadar yumuşak kalpli bir insanken, onun evini taşlayıp ona kötü davranıyorlardı. Neler yaşadığını bilmeden. Kim bilir kaç yıldır bu evde bir başına yaşıyordu. Kimseyle konuşmadan, etkileşime geçmeden. Burnumu çekerken bezi indirip yüzüme baktı.
"Ağlama...Duymak. İstemiyorum." dedi ama sinirli bir şekilde söylememişti, sanki bana 'lütfen' diyormuş gibiydi.
"Eğer sarılırsak susarım." dediğimde afallayarak bana baktı. Ona sarılmak istiyordum. Sanki o zaman acım hafifleyecekti.
"Ama..." dediği anda kafamı eğip göğsüne yasladım ve kolumu beline sardım. Gözlerim otomatik olarak kapanırken, onun vücudu kaskatı olmuştu.
Bir süre öylece durdu, ne sarıldı ne de beni itti. Ama dakikalar sonra onun da bir eli sırtıma çıkınca heyecanlı bir nefes aldım. Elini koyup durdu öylece.
Sıcak mayıştırırken, kollarımı hiç çekmemiştim vücudundan. Hatta o biraz geriye yaslanıp daha çok sarılmamı sağlamıştı. Uykum gelirken dizlerine kafamı koydum. Bacaklarımı kendime doğru çekerken, yüzüm karnına doğru geliyordu.
Sarılışımı hafifletmeden öylece gözlerimi kapatırken, yavaş yavaş uykuya çekilmiştim. En son hatırladığım şey, saçlarımı kaçmamdan korkarmış gibi okşamasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ
Roman pour Adolescents[TAMAMLANDI] İstanbul'da yaşarken babasının iflası sonucu köye yerleşen Teoman ve köydeki herkesin deli diye andığı Mahir'in hikayesi.