İki hafta sonra...
Kötü bulutlar üzerimizden dağılmış gibi hissediyordum. Sanki babamlar bile bu pozitif enerjiden etkilenmişlerdi. Çünkü tam bir haftadır hiç kavga olmuyordu, bana da bulaşmıyorlardı.
Karlar erimek üzereydi, güneş göz alıyordu. Soğuktu ama jilet gibi kesen o hava gitmişti. Montlar ile geziyorduk ama bazen çıkardığımız bile oluyordu.
Yine her zaman olduğu gibi montumu giyinip dışarı çıktım. Mahir'e gitmem gerekiyordu. Artık babamlar bile buna sesini çıkarmıyordu. Uyarmaktan geri kalmıyorlardı, orası ayrı.
Bir şarkı mırıldanarak huzurlu sokağa girdim. Bu kısımda karlar tamamen ermişti ve etraf çok güzel görünüyordu. Bu fırsat kaçmaz diyerek telefonu montumun cebinden çıkardım ve etrafı çekmeye başladım.
O kadar güzel fotoğraflar çekmiştim ki buraya geldiğimden beri, bunları paylaşsam çok ilgi göreceğini biliyordum. Belki de sadece bu ilçenin belediye başkanı tarafından ilgi görürdü, köyü güzel tanıttığım için. Kendi kendime güldüm.
Mahir'in bahçesine girdiğimde onunda bahçede olduğunu gördüm. Üzerinde bir kazak, altında ise bir kargo pantolon vardı. Öyle karizmatik duruyordu ki, onun üniformalı halini aşırı derecede merak ediyordum.
Bana arkası dönük olduğu için sırıttım. Telefonu cebime koyup ayak ucumda yürüdüm, arkadan gidip iri vücuduna sarılacaktım. O afallama anını çok seviyordum.
Biraz daha yaklaştığımda o elindeki bıçak ile bir şeyler yapıyordu. Ben gülmekten kendimi alamıyordum.
"Teo, önünde.. taş var." birden adımı söyleyince irkildim. Adımlarımı durdururken gözlerim irileşmişti. Hâlâ arkası dönüktü ve sakince işine devam ediyordu.
"Nereden gördün ya sen beni?" dedim kendime gelince. Kaşlarımı çatarak önüne çıkınca o bir saniye kadar yüzüme baktı ve dudakları kıvrılırken yeniden işine devam etti.
"Avel avel.. fotoğraf çekiyordun." kafamı eğip alınmış bir ifadeyle yüzüne baktım.
"Alınıyorum artık ama he." çok güzel bir gülümsemeyle yüzüme baktı ve ardından çenesinin ucuyla kapısı açık olan evi gösterdi.
"Geç."
Yutkunup kafamı salladım, geçerken ellerine dokundum ve ardından yavaşça kapısı açık olan eve ilerledim. İçeri girdiğimde soba yanıyordu ama içerisi ılıktı. Muhtemelen havalandırmak için açmıştı.
"Yaz gelmiş gibi hissediyorum bu havada." ayakkabımı çıkarıp içeri geçtim. Montumu çıkarırken o da içeri gelip kapıyı kapatmıştı.
"Buranın en.. fazla yaz havası böyle.. oluyor." dedi, artık cümleleri kurarken o kadar az takılıyordu ki bu duruma seviniyordum. Ama ben söyleyince kendisi de dediklerine dikkat edince yine duraksıyordu. Bu yüzden kendi içimden sevinmeyi tercih ediyordum bende.
"Olsun, böyle de güzel." dediğimde gülümsedi ve yanıma gelip çenemden tuttu. Dudaklarıma sıkı bir öpücük kondurdu.
Her öptüğünde kalbim ilk öptüğü gibi heyecanla atıyordu. Bir türlü kendime gelemiyordum.
"Yemek yedin değil mi?" diye sordum peşine takılıp koltuğa oturduğunda ben de hemen yanına geçip oturdum.
"Yedim.. sen yedin mi?" dediğinde kafamı salladım.
"Bugün annem İstanbul'da hazırladığı gibi kahvaltı kurmuştu sofraya. O yüzden seve seve yedim." kolunu omzuma atıp beni kendine çekti. Elleri hâlâ soğuktu.
"Hmm." deyip yanağımı okşadı.
"Yarın köyü biraz dolaşalım mı? Çok sıkıldım." dediğimde kafamı kaldırıp yanağımı öptü.
"Yarın bir işim.. var." dediğinde kaşlarımı çattım. Ne işi olacaktı ki?
"Ne işi?"
"Biriyle görüşmem gerekiyor.." dedi, bilgi vermemişti.
"Kadın mı erkek mi?" dediğimde sırıttı.
"Amca." evet sebepsizce rahatlamıştım. Ona çok fazla güveniyordum ama işte başkaları ile konuşması beni ufakta olsa kıskandıyordu.
"Tamam, ben de o zaman biraz etrafta dolanır evde film izlerim."
Kafasını sallayıp saçlarımdan öptü. Onu biraz öpmek istemiştim bu yüzden bedenimi ondan çektim ve kucağına hızla oturdum.
Oturuduğum anda hiçbir şey demeden belimin iki yanından iri elleri ile tuttu. Gözlerimin içine bakıyordu.
Yüzüne yaklaşıp dudaklarımı dudaklarına örttüm. Sakince öpmeye başladığımda saniyesinde karşılık verdi. Onunla öpüştüğümde ona doyuyordum sanki. Çünkü öyle güzel ve hisli öpüyordu ki deliyordum.
Nefes almak için dudaklarımızı ayırdığımızda burnumun ucuna ufak bir öpücük kondurdu.
"Çok küçük." dedi gülümseyerek. Burnumu kırıştırdım.
"Küçükken burnumdan tutup, daha sonra geri ellerini çektiklerinde burnun yok diye kandırırlardı. Ben de ağlardım." burnum gerçekten küçüktü. Anneme çekmiştim.
Mahir bu dediğime kahkaha atıp bir daha burnumun ucundan öptü.
Bana sıkıca sarılınca ben de boynuna kafamı gömdüm ve gözlerimi kapattım.
"Seni çok seviyorum ben." diye fısıldadım. Kollarını daha da sıklaştırdı.
"Ben de seni."
Derin bir nefes aldım. Onun yanında o kadar mutlu hissediyordum ki, bu mutluluğu ondan başka kimse veremezdi bana sanki.
![](https://img.wattpad.com/cover/243745965-288-k332198.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELİ
Teen Fiction[TAMAMLANDI] İstanbul'da yaşarken babasının iflası sonucu köye yerleşen Teoman ve köydeki herkesin deli diye andığı Mahir'in hikayesi.