Selamunaleykum.
Buraya kadar okuduğun için teşekkür ederim. Şimdiye kadar hiç yorum bırakmamış, benimle hiç iletişime geçmemiş olsan dahi bu bölüme -emojiyle de olsa- yorum bırakmanı rica ediyorum. Bu papatyalar Âhla'nın papatyaları, aynı zamanda hayalet okurluğu geride bırakan sınır çizgisidir. 👇 🤭☺
🌼🌼🌼
Bir, iki, üç, dört, beş...
On, dokuz, sekiz, yedi, altı...
Sol elimi çırpınan kalbimin üstüne bastırdım, bu sayede beni korkutmaktan vazgeçer ve atışlarını yavaşlatırdı belki. Karşımda bir ayna olmasa da yüzümün kızardığına adım gibi emindim, yanaklarım alev alev yanarken hissetmemem imkansızdı.
Derin nefes al, ver. Al, ver.
Kendime verdiğim sayısız telkin, bedenime nazikçe değen ılık rüzgar ve geçen dakikalar sakinleşmemi sağlamıştı. Ancak zihnimde hâlâ az önceki efsunlu ân dönüp duruyor ve dudaklarıma yerleşen geniş tebessümler; kayaların arasından biten bir çiçek gibi, vücudumu saran tüm bu stresi yarıp geçiyordu.
Ne duymuştum Allah'ım ben az önce? Güzel gözlünün itirafı kadar itiraf etme şekli de hayran olunasıydı. Âhlay? Belki başkası dese komik bulurdum ama saçıma papatya iliştirip beni sevdiğini söyleyen bir adama nasıl gülebilirdim ki? Elim istemsizce saçımdaki papatyaya gitti, beyaz yapraklarını birkaç yavaş hareketle okşadım.
Belki yüzüncü kez, şu sekiz ayda her şeyin ne kadar değiştiğini düşünüyordum ki arkamda duyduğum ses irkilmeme sebep oldu.
"Bir an beni terk ettiğini sandım, zawjati."
Başımı hızlıca onu görebileceğim kadar çevirdim. Yüzündeki keyifli gülümseme ile aceleden uzak adımlarla yanıma geldi. Bir ayağımı yere bastırıp hafif hafif salladığım salıncağı durdurdum. Yakalanmanın verdiği utançla dişlediğim dudağımı serbest bırakırken yanıma oturdu.
Ondan köşe bucak kaçmak isteyeceğimi asla hayal etmemiştim. Ben bu kadar çekingen biri değildim, ne oluyor bana yahu?
Ayağımdaki terlikleri çıkarıp dizlerimi kendime çekince salıncağı sallama görevini o devraldı.
"Ben boynuma falan atlarsın diye düşünmüştüm." deyince şaşkınlıkla ona baktım. Gözlerimiz beklemediğim bir hızda kesişti, bakışlarını ilk çeken hep o olurken bu sefer uzun ve anlamlı bakmıştı. Bense yanaklarımın yeniden kızarmasına müsaade etmeyerek burnuma güzel kokular taşıyan hanımelilere yönelttim bakışlarımı.
"N-neden ki?"
Galiba sorulacak en saçma soruyu sormuştum. Biz bir beş gün sonra görüşelim mi? O zamana kendime gelirim sanırım. Beş gün mü? Beş çok. Özlerim ki. Vuslat bizi yeni bulmuşken.
Bir bacağını kırıp bana döndü. "Hislerimizin karşılıklı olmasına sevinirsin diye düşünmüştüm. Bunun aksine kendini o kadar inandırmışsın ki..." İki parmağıyla yanağımı okşadığında nefesimi tuttum. "Yanakların hâlâ al al."
"Ne bileyim benimle öylesine... evlenmek istiyorsun sandım. Öylesine derken... Şey işte."
"Ne?" dercesine sol gözünü kırptığında ben de ona döndürdüm vücudumu. Gözlerimi yeşillerine dikip ağzımda gevelediğim, söylemek istediğim asıl şeyi söyledim. "Yanılmaktan korktum Enes."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
âmâ
SpiritualAyağa kalktım. "Kinci bir insan değilim ama senin söylediklerini unutamıyorum Enes." Sesim bir fısıltıdan farksızdı. Boğazım ağlamamı durdurma çabalarımın sonucu olarak düğüm düğümdü. Ruhumun neresine dokunursam dokunayım bir yaraya denk geliyordum...