Enes isteseydi bileğini rahatlıkla kurtarabileceği halde Ensar'a bir tepki vermedi. Ama Ensar ileri giderse tepkisizliğini sürdürür müydü, emin değildim. Lisede üç beş kavgaya karışmış Ensar'la uzun soluklu bir kavganın içerisinde olan Enes'i karşılaştırdığımda kimin galip olacağını tahmin etmek zor değildi.
"Ensar, bırak! Ne yapıyorsun?"
Öfkeli bakışlarını bana çevirdi. "Engellemesem sana vuracaktı!"
Enes bu sözü duyunca güldü. Benim kalp atışlarım almış başını giderken, kanıma salınan adrenalin miktarı tavan yapmışken, bu durumu nasıl düzelteceğimi düşünürken büyük bir keyifle güldü. "Ben mi vuracaktım?"
"Ensar yanlış anladın öyle bir şey yapmayacaktı. Bırak lütfen."
Ensar hışımla elini çekti. Nefesini düzene sokmak için birkaç saniye bekledi. "Açıklayın o zaman az önceki durumu."
Dudağımı ısırıp Enes'e baktım. Ne diyecektim ki? Enes bizi evli zannetti, ben de sinirlendim, üstüne yürüdüm.
Tam bu adamın daha önce bahsettiğim Enes olduğunu söyleyecektim ki Enes elini uzattı ve "Ben Enes Fakhri." dedi. "Âhla'nın ziyarete geldiği doktorun kardeşiyim."
Ensar bir uzatılan ele bir bana baktığında kafamı onaylarcasına salladım. Ensar o eli haddinden fazla da olsa sıkmıştı. Dikkatli baktığımda haddinden fazla sıkanın sadece Ensar olmadığını fark ettim.
"Hey! N'apıyorsunuz ya?"
Elleri ayrıldı. Enes ne yapmaya çalışıyordu gerçekten? Benden çıkaramadığı öfkesini Ensar'dan mı çıkarıyordu?
"Bak genç adam. Ablamla birlikte hastaneden çıkmışlardı sonra ablam telefonunu unuttuğu için tekrar hastaneye girdi. Bu esnada sanırım ikiniz arasında bir telefon görüşmesi oldu. Kapattığınızda Âhla'ya ben sadece galiba bu sefer de eşinle gezmeye geldiniz dedim ama o garip bir şekilde çok sinirlendi. Ben de anlamadım ne olduğunu."
Burada Enes'i masum göstermeye çalışıyor olmasam "Garip bir şekilde öyle mi?!" diye bağırırdım. Âh Enes, ağzına kürekle vurmak istiyorum!
"Nasıl biliyorsun bilmiyorum ama Türkçe biliyorsun. Ama ben seni hâlâ anlamıyorum. Ne eşinden bahsediyorsun Allah aşkına?"
"Enes'e anlatamadığım şey tam olarak bu. Bizi evli zanneti ve ısrarla eşin falan deyince sinirlendim. Biraz abarttım galiba, hepsi benim suçum. Özür dilerim." Ondan özür dilediğimi zannetmesin diye düzelttim. "Yani boşuna sinirlenmene sebep oldum, kusura bakma."
"Emin misin bir sorun olmadığına?"
"Eminim."
"Ah be güzelim." dedi. "Daha ilk günden bana gereksiz iki gerilim yaşattın."
"Özür diledim ya Ensar." Masum bir bakış attım. Sonra bunun yeterli olmayacağı kanaatine vardım ve sarıldım. "Emin ol benimle geldiğine pişman olmayacaksın."
Ensar "Oldum bile." deyip güldü. Normalde ona hafifçe vurarak ve "Ensaaar!" diyerek karşılık vermem gerekirdi ancak hareket eden bir adem elması ve gevşetilmeye çalışılan yumruklar görmek uzuvlarımı kitlemişti. Ensar'ın sırtına bakıyordu ama sanki böyle boşluğa bakıyor gibiydi; ne hissettiği, ne düşündüğü anlaşılmıyordu. Sanki buğulu bir camın arkasından bakıyordum ona.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
âmâ
SpiritüelAyağa kalktım. "Kinci bir insan değilim ama senin söylediklerini unutamıyorum Enes." Sesim bir fısıltıdan farksızdı. Boğazım ağlamamı durdurma çabalarımın sonucu olarak düğüm düğümdü. Ruhumun neresine dokunursam dokunayım bir yaraya denk geliyordum...