Bu bölüm düzenlenecektir.
.
.
.O gün otele dönünce sabaha kadar ağlamıştım. Israrla çalan telefonumu tamamen kapatmış ve tüm dünyadan soyutlamıştım kendimi. Kesinlikle bu ağır sözleri hak ettiğimi düşünmüyordum, ben onu sevmekten başka ne yapmıştım ki? O günün sabahı aklıma gelmiş, çocuklara gösterdiği nezaketin binde birini bana göstermediğini düşünmüş ve yatağımı yumruklamıştım.
"Mesafeli olmakla karşındakine iğrenç bir insanmış gibi davranmak arasında büyük bir fark var Enes Fakhri!"
"Senden nefret ediyorum!"
Bütün gece uyumadığımdan öğleden sonra iki gibi uyandım. Telefonumu açtığımda Defne ve Mert'ten iki basamaklı bir sayı kadar cevapsız çağrı ve bir o kadar mesaj vardı. Defne'yi aradım. Tek çalışta açtı. Beni defalarca aradıklarını, ulaşamayınca otele döndüklerini, resepsiyona beni sorduklarını ve olumsuz cevap alınca İsmail Bey'i aramaya yeltenmesini ve Mert'in biraz daha bekleyelim diyerek ona engel olmasını tek nefeste anlattı. Otele hemen dönmediğim için olumsuz cevap almışlardı. Bir saat otelin lobisinde beklemişler ve bu sefer Mert İsmail Bey'i aramış. İsmail Bey de bir saat daha beklemelerini eğer bu süre zarfında da benden bir haber alamazlarsa durumu kendisine bildirmelerini istemiş. Resepsiyondaki görevlinin dediğine göre onlar odalarına çıktıktan on dakika sonra ben otele girmişim. Odama girdikten sonra da telefonumu kapatmıştım. "İyiyim, oteldeyim." gibi iki kelimelik bir mesaj yazmayı akıl edemediğimden herkesi telaşlandırmıştım. Her yönden zarardım ve bunun farkında olmak kendime olan öfkemi artırdı.
Bilgisayarımı açtığımda İsmail Bey'den bir mail vardı. Karşımda olmasa dahi böyle bir sorumsuzluk yaptığım için maili açarken yüzüm kızarmıştı. Resmi bir dille yazılmış birkaç azar cümlesinin ardından dönüş işlemlerini başlattığına dair bir maildi. Şok olmuş bir halde boş boş ekrana bakmıştım birkaç dakika.
...fiziksel ve ruhsal olarak yıprandığını anlayabiliyorum. Bu yüzden ekibinin dönüş işlemlerini başlatıyorum. İki hafta izinlisiniz. Çalışmaların, gayretlerin takdire şayandı. Tebrik ederim.
Yanlış okumadığımdan emin olunca hemen telefonumu elime almış ve İsmail Bey'i aramıştım.
"İsmail Bey, merhaba. Ben Âhla Aras. Bakın ben..."
"Merhaba Âhla. Sesin kötü geliyor, iyi misin?"
Heyecandan ayağa kalkıp odanın içinde hızlı hızlı dolanmaya başlamıştım. "Hayır... yani evet iyiyim. İstanbul'a döneceğimizi öğrenince biraz şaşırdım. Bakın ben çok mahcubum ve bir daha böyle bir olayın yaşanmayacağına dair size söz veriyorum."
"Sen yanlış anlamışsın. Dönüşünüzü talep etmemle dün geceki olayın bir alakası yok. Dün sabah attığım maili okumadın anlaşılan." Bir adam sesi geldi ve İsmail Bey ona cevap verdi. "Şimdi bir toplantım var, kapatmam gerekiyor. İrtibat halinde olalım." İyi günler dileyip kapattığında çok tuhaf hissediyordum. Bu sebepten dönmediğimizi öğrendiğimden mutlu, dün sabah Enes'e bahsettiğim beni buralara bağlayan garip bağı koparmak üzere olduğumu bildiğim için üzgün.
İstanbul'a, evine dön.
Asla bu kadar çabuk dönmeyi aklıma getirmemiştim. Hatta sırf o dedi diye daha fazla kalacaktım. Yitirdiğim özsaygımı ancak böyle kazanabileceğimi düşünüyordum çünkü.
Kollarımı montuma doladım. Hafif yağan kar taneleri siyah atkıma düşüyor, rüzgar yüzüme sertçe çarpıyordu. Böyle giderse kardan adama dönüşeceğim düşüncesi zihnimde belirdi. Yarım saattir otobüs bekliyordum. Durağa geldiğimde durakta olan yaşlı amca on beş dakikadan sonra beklemekten sıkılmış ve "Yolda kaldı herhalde, bence sen de bekleme kızım." diyip gitmişti. Düşüncelerin peşinde koşmasam belki ne yapacağımı düşünebilirdim ancak birkaç gün öncesine dair ayrıntılar meşgul etmişti zihnimi. Ellerimi cebimden çıkarıp burnuma dokundum, buz gibi olmuştu. Atkımı biraz yukarı çektim ve burnumu örttüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
âmâ
SpiritualAyağa kalktım. "Kinci bir insan değilim ama senin söylediklerini unutamıyorum Enes." Sesim bir fısıltıdan farksızdı. Boğazım ağlamamı durdurma çabalarımın sonucu olarak düğüm düğümdü. Ruhumun neresine dokunursam dokunayım bir yaraya denk geliyordum...