Selamunaleykum 🌼
Bekletmek istemediğim için kısa bir bölümle geldim. Beğenirseniz minik yıldızlara tıklamayı unutmayın. İyi okumalar 🤍.
.
.Bir tutam ön yargı ve tedirginlikle girdiğim binanın içerisinde beni bekleyen bambaşka bir dünyanın olduğunu tahayyül edemezdim. Nur'un evi zannettiğim ancak bir Kur'an Kursu çıkan bu üç katlı binada yaklaşık on beş genç kız ve 2 öğretmen kalıyordu. Aslında Kur'an Kursu demek bu binada gerçkleştirilen faaliyetleri çok basite indirgemek demekti. Çünkü sadece İslami ilimlerle ilgilenilmiyor, yabancı dilden tut pozitif bilimlere kadar ders veriliyordu.
Kursta hayat hem oldukça rutin hem de hareketli geçiyordu. Gün, geceden başlıyordu. Nur ve Zehra gecenin bir yarısı tüm kızları namaz için kaldırıyordu. Herkes Büyük Salon denilen yere toplanıyor, birlikte namaz kılınıyordu. Sonra yatakhanelere dönülüyor, bir bir buçuk saat sonra bu sefer sabah namazı için yorganlar üstlerden atılıyordu. Yine aynı yerde namaz kılınıyor, Kur'an okunuyor, tesbih çekiliyordu. Ancak sıcak yataklara tekrar dönülmüyor, gün doğumu bekleniyordu. Kahvaltıya kadar olan süre, serbest zamandı. Herkes dilediğini yapıyordu. Kahvaltıdan sonra ise dersler başlıyordu.
Daha yeni yarıladığımız bu günü de sayarsak Enes'in beni buraya bırakmasının üzerinden iki hafta geçmişti. Kalabalık bir evde kalmama rağmen çoğu zaman yalnız hissederken, göğüs kafesimin altı özlemden ağırlaşırken buluyordum kendimi. Herkes, özellikle Nur, o kadar iyiydi ki çoğu zaman surat astığım için kendimden utanıyordum.
Bacağımdan dolayı giriş kattaki dinlenme odasında kalıyordum. Normalde diğerlerinin odası üçüncü kattaydı. Nur, gece bu katta yalnız olmayayım diye yandaki odada kalmaya başlamıştı. İnsanların rahatını bozmak, bu aralar çok sık yaptığım bir şey olmaya başlamıştı ve bundan rahatsızdım.
Bunların yanında güzel şeyler de oluyordu tabiki. Mesela bacağımın iyileşmeye yüz tutmaya başladığı bir günde bir anda kızlara voleybol oynamayı öğretirken bulmuştum kendimi. Lisede son sınıf hariç her yıl voleybol kulübündeydim. Takım olarak pek çok yarışmaya katılmış, çeşitli madalyalar almıştık. Arka bahçede gördüğüm voleybol filesi beni o günlere götürmüştü. Kenarda öylece duran topu alıp kendi kendime manşet atmaya başlamıştım. Çok geçmeden kızlar etrafıma doluşmuştu. Güzel bir maç yaptık. Fena değillerdi ancak bazı kuralları bilmiyorlardı. O günden sonra iki kez daha maç yaptık ve son maç, baya kıran kırana geçmişti.
Ait olmadığım bir yerde işe yaramak güzeldi.
Nur ve Zehra'nın yanı sıra kızların da İngilizcesi güzeldi. Ancak aralarında bir kıyas yapmak gerekirse en iyileri Nur'du. Çünkü sadece günlük konuşmaya hakim değildi. Yeri geliyor bana ayet, hadis söylüyor; yeri geliyor tarihi bir olay anlatıyordu. Hatta sayesinde yeni kelimeler öğrendiğimi de itiraf etmeliyim.
Bu iki haftalık süre zarfında gerçekleşen bir diğer önemli gelişme ise Nur'un bana Arapça öğretmeye başlamasıydı. Burada ne kadar kalacağım belli değildi ancak artık bir yerlerden başlamak istiyordum. Arapça bilmemek çok şey kaybettirmese de İngilizce'nin her şeye yetmediği aşikârdı.
Beni düşüncelerimden ayıran şey, odamın kapısının çalınmasıydı. Uzandığım yatakta oturma pozisyonuna geçince "Gelebilirsiniz." diye seslendim.
"Kusura bakma, rahatsız ediyorum..." dedi Nur başını kapıdan uzatarak. Bakışlarındaki mahcubiyet beni gülümsetmişti.
"Estağfirullah, buyur." dedim.
"Enes Fakhri geldi, bahçede."
Gelmişse gelmiş, ne yapabilirim ki. Yaşıyor muyum diye kontrol etmek istedi herhalde. Kalbim sana ne oluyor acaba? Sanki senin için geldi. Çok umrundayım ya! Beni tanımadığım insanların yanına bırakıp gitmişti. Neyse ki Nur fazla cana yakındı. Diğerlerinin hakkını da yemeyeyim. Âh, tamam! Ne olursa olsun ben heyecanlanmıştım. Ama Nur'un onun gelişini bana haber vermesinin sebebini anlayamamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
âmâ
SpiritualAyağa kalktım. "Kinci bir insan değilim ama senin söylediklerini unutamıyorum Enes." Sesim bir fısıltıdan farksızdı. Boğazım ağlamamı durdurma çabalarımın sonucu olarak düğüm düğümdü. Ruhumun neresine dokunursam dokunayım bir yaraya denk geliyordum...