o n d o k u z | ١٩

2.7K 380 159
                                    

Selamunaleykum ⚘

Bu bölüm için düşüncelerinizi merak ediyorum :)) Dediğim gibi Enes fiziken yok bu bölümde. Çünkü bu salt bir aşk hikayesi değil ve Âhla'nın bazı şeyleri tek başına yaşaması gerekiyor.

İyi okumalar 🌱

.
.
.

Köşeyi dönüp kursun kapısının önüne geldiğimde içeri girecek takati bulamadım kendimde. Yere çöküp bir süre hıçkırıklarımın dinmesini ve sakinleşmeyi bekledim. Ağladıkça biraz olsun rahatladığımı hissedince bir fısıltıyla şükrettim O'na. Gözlerimi sildim ve ayağa kalktım. Kapıyı çaldıktan kısa bir süre sonra Zehra kapıyı açtı. Beni görünce önce şaşkınlık sonra endişeyi sığdırdı bakışlarına.

"Kardeşim bir şey mi oldu? İyi gözükmüyorsun."

İyi misin diye sormayıp beni yalan söylemeye mecbur bırakmamasına sevindim. "Oldu. Ama biraz uyursam geçer herhalde." dedim gülümseyerek.

Kenara çekildiğinde içeri girdim.

"Yapabileceğim bir şey var mı benim?"

Başımı iki yana salladım. "Teşekkür ederim. Biraz yalnız kalmalıyım sadece..."

Odama giden koridora yöneldim, odamın kapısına vardım. Elim kapının kulbuna uzandı ancak kulbu kavrayamadı. Çünkü aklıma gelen bir şey odama girmekten vazgeçirmişti. Çantamı yere bırakıp bu kattaki küçük banyoya gittim. Nur'un verdiği elbisenin kollarını katladım. Başımı kaldırdığımda aynadaki aksimle karşılaşmak, duraksamama sebep olmuştu. Bahçeye Enes'le konuşmak için çıkmadan önceki halimden çok daha kötüydü. Gerçekten, ağladığım bu kadar belli olmak zorunda mıydı?

Ellerimi lavaboya dayadım ve hafifçe eğildim. Bir tutam saç önüme geldi. İtelemedim.

"Gittikçe daha çok çöküyorsun Âhla." dedim fısıltıyla, bir o kadar gür. "Oluru yok, görmüyor musun? Kalbini kimseye açmamaya yeminli gibi. Açsa bile o kişi ben olamam. Nur gibi kızlar..." Sustum. Başımı iki yana sallarken düşüncelerimi en derine gömüyordum. Bileğimdeki toka ile saçlarımı enseme yakın bir yerde topuz yaptım. Evet, onun verdiği tokaydı.

Aynaya bakmayı kestim ve besmele çektim önce. "Besmelesiz her iş eksiktir." derdi hep anneannem. Ellerimi yıkadım, ağzıma ve burnuma üçer kez su verdim. Yüzümü ve diğer uzuvlarımı da güzelce yıkadım. Bacağım epey iyileşmiş olsa da sağ ayağımı yıkarken biraz acımıştı.

Kurulanıp banyodan çıktım ve hiçbir yere sapmadan az evvel yere bıraktığım çantamı da alıp odama girdim. Kapının hemen solundaki küçük kahverengi dolaptan bir başörtü alırken içimde kıpırtılar başladı. Başörtüyü başıma usulca yerleştirip bir kenarını yanağıma sıkıştırdığımda ise bu kıpırtılar arttı.

Burada kılacağım ilk namaz olacaktı. Filistin'de kıldığım ikinci namaz. Hayatımda kıldığım kaçıncı bilmiyorum ama çocukluğumu saymazsak bir elin parmaklarını geçmediğinden emindim. Burada beni hiçbir şeye zorlamadıkları gibi buna da zorlamamışlardı. Sanki eninde sonunda buradaki ahengin kokusunun üstüme bulaşacağını biliyorlardı. Şu an o kadar çaresiz, boşlukta, yapayalnız hissediyordum ki etrafımdaki insanların asla vazgeçmedikleri bu eylem, benim de kurtuluş noktam olacakmış gibi geliyordu.

Dün akşam elimde yıkayıp kuruması için pencereye yakın bir yere koyduğum çorapları alıp giydim. Çorapsız gezmenin bana yol su elektrik olarak döneceğini biliyordum ancak elimde sadece bir çift çorap vardı. Havalar gittikçe soğuyordu ve benim daha burada ne kadar kalacağım meçhuldü.

âmâHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin