Ertesi gün kahvaltıdan sonra banyo yapıp temiz kıyafetler giydim. Yine onların verdiği kıyafetlerdi. Annem her ne kadar yardım yapmayacağını söylese de ben İstanbul'a dönünce maaşımın bir kısmıyla en azından burada yol açtığım masrafların iadesini yapmak istiyordum.
Salondaki kitaplıktan İngilizce bir kitap alıp bahçeye çıktım. Hava güneşli gözüküyordu ancak çardağa geçip oturduktan bir süre sonra üşümeye başlamıştım. Tekrar içeri girip üstüme bir şey almaya üşendiğim için okumaya devam ettim.
Birkaç sahabenin hayatını anlatan küçük hacimli bir kitaptı. Aslında yirmi kitaplık bir serinin üçüncü kitabıydı, her kitapta beş sahabenin hayatına yer verilmişti. Kitapların birbiriyle bağlantılı olmadıklarını anlayınca rastgele bir tanesini alıp okumaya başlamıştım.
Şu an ise Cerir bin Abdullah'ın hayatını okuyordum. Yemen'in en meşhur kabilelerinden birinin efendisiymiş. Gençlik yıllarında Yemen'de Yahudi bir tüccar ile karşılaşmış, bu tüccarla Tevrat hakkında sohbet etmişler ve söz beklenen son peygambere gelmiş. Son peygamber, Cerir bin Abdullah'ın ilgisini çok çekmiş ve onu aramaya koyulmuş. Etrafındaki insanlarla yetinmemiş, civar beldelere gitmiş onun hakkında bir şeyler duyabilmek için. Medine'de olduğunu öğrenince Medine'ye doğru yola çıkmış.
Peygamber Efendimiz'e onun geleceği bildirilmiş. Ashabıyla otururken demiş ki, "Birazdan şu kapıdan Yemenli olan ve hayır üzere bulunan biri gelecektir. Onun yüzünde meleğin alameti vardır."
Ashab şaşırmış ve merak etmiş, 'kim gelecek de Allah Rasulü onun hakkında böyle bir şey diyor?' diye...
Cerir Medine'ye varmış, yolculuğun kirini üstünden atmış, elbiselerini yenilemiş ve mescide gelmiş. Kapıdan içeri girer girmez herkesin bakışlarını üstünde hissetmiş. Sohbet atmosferini bozduğunu düşünerek çok rahatsız olmuş. Yanında oturan bir sahabeye neden herkesin ona baktığını sormuş. Sahabe de ona Rasulullah'ın söylediği şeyi söylemiş. Cerir buna çok şaşırmış, aynı zamanda sevinmiş. Ve Allah'a hamd etmiş.
O gün orada Müslüman olmuş. Kavminin efendisi olduğundan dolayı da pek çok insanın Müslüman olmasına vesile olmuş. Peygamberimizden tam 100 hadisi bizlere aktaran Cerir bin Abdullah, çok yakışıklı olduğu için Hz.Ömer onu ne zaman görse 'Bu Ümmetin Yusuf'u' dermiş.
Kitapta onun aktardığı bir hadise yer verilmişti. Hadisten sonra yazan açıklamalar beni derinden etkiledi ve düşünmeye itti.
" Bir gün biz Efendimiz (sas) ile beraber Medine dışında bir yerlere doğru gidiyorduk. Baktık ki uzaklardan devenin üzerinden bir adam bize doğru geliyor. Efendimiz, o adamı bize gösterek dedi ki: "Herhalde bu adam sizinle buluşmak için geliyor, herhalde bu adam sizi arıyor." Adam bize yaklaştı selam verdi; biz de adamın selamını aldık. Sonra Efendimiz (sas) adama sordu: "Nereden geliyorsun?" Adam dedi ki: "Ailemin, çocuklarımın ve aşiretimin yanından geliyorum!" , "Nereye gidiyorsun?" diye sordu. Adam dedi ki: "Resulullah ile buluşmaya gidiyorum." Efendimiz (sas) "Tam yerine geldin ve şu an ona rastladın." dedi.
Adam öyle bir sevindi ki sevincinden ne yapacağını şaşırdı. Sonra dedi ki: "Ya Resulullah! İman nedir? Bana öğretir misin?" Efendimiz (sas) de: "İman Allah'tan başka ilah bulunmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve Resulü olduğuna şehadet etmendir. Sonra, namaz kılman, zekat vermen, Ramazan orucunu tutman, Beytullah'ı hac etmendir." deyip İslam'ın şartlarını saydı. Adam: "Hepsini kabul ettim ve ikrar ettim." dedi.
Adam daha sözünü bitirmemişti ki o anda devesinin ayağı bir çukura ya da tuzağa rast geldi; deve bir anda yere yığıldı. O anda adam da devenin üstünden başının üzerine sert bir şekilde düştü ve kanlar içerisinde kaldı. Biz hemen develerimizden indik adamın yanına koştuk. Ben, Ammar bin Yasir, Huzeyfe bin Yeman, adamı yerden kaldırdık; ama adam ölmüştü. Ammar bin Yasir dedi ki: "Ya Resulullah! Adam ölmüş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
âmâ
SpiritualeAyağa kalktım. "Kinci bir insan değilim ama senin söylediklerini unutamıyorum Enes." Sesim bir fısıltıdan farksızdı. Boğazım ağlamamı durdurma çabalarımın sonucu olarak düğüm düğümdü. Ruhumun neresine dokunursam dokunayım bir yaraya denk geliyordum...