d ö r t | ٤

5.8K 720 166
                                    

Merak ile soydaş bir duygu, zihnimin aralık kapısından içeri süzülürken odadakilerin yüz ifadeleri birden değişti. Öfke miydi, hüzün müydü yoksa acı mıydı gördüğüm, bilemiyorum.

Lamia ablanın sesini duyunca kapının eşiğinde onun da olduğunu fark ettim. "Enes, lütfen." dedi uyarırcasına. Sinirli değildi, son kullanma tarihi geçse dahi eskimeyecek bir acının deşilmesinden korkuyor olmalıydı. Yeşil gözlerine toplanan yaşları tek eliyle sildi ve bana dönüp "Canım gel senin işini halledelim." dedi.

Ben ayağa kalkarken Enes de odaya girdi, boşalan eşikten geçip Lamia ablayı takip ettim. Bir kanepe, bir halı ve yer minderleri ile dekore edilmiş sade bir odaya girdik. Minderlerden birine oturup kenardaki siyah çantayı önüne aldı. İçinden birkaç tıbbi malzeme çıkarıp "Gel böyle otur." dedi titreyen sesiyle.

Zaten teselli konusunda berbattım, bir de mevzuyu bilmediğimden kaş yapacakken göz çıkarabilirdim. Sustum, susmak istediğim en son şey olduğu halde. Nefesimi sesli bir şekilde bırakıp oturdum gösterdiği yere. Kıyafetimi sıyırmamı söyledi, sıyırdım. Nazik bir şekilde sargıyı değiştirmeye başladı, ben de Meryem'in kim olduğunu düşünmeye.

Meryem'e de acımadılar derken Enes iyileşmeyen bir yaranın acısını dillendirmiş gibiydi. Sevdiği kızın ismiydi belki de, hâlâ unutamadığı. Bu düşünce zihnimden kurtulup kalbimin üstüne çöreklendi, içimi tarif edemeyeceğim bir sıkıntı bastı aniden. Olabilir miydi?

Bir gazeteci olarak merak soyadım gibiydi ama sanki bende meraktan ziyade bir şeyler vardı, zikretmeye korktuğum.

Duygularımı yatıştırmaya çalışırken kolumda bir ıslaklık hissettim. Kafamı kaldırıp Lamia ablaya baktığımda barındırdığı yaşları taşımaktan aciz kalmış bir çift yeşil göz ile karşılaştım. "Lamia abla..." Elindeki malzemeyi bırakıp gözlerini sildi elinin tersiyle. "Afedersin." Bakışları kolumdaydı. Ağlarken göz göze gelmeyi sevmeyenlerdendi demek ki, benim gibi. İşine devam edecekken elini tuttum. "Lamia abla, neden ağlıyorsun?"

"..."

"Mevzu ne bilmiyorum ama sana gülmek yakışıyor, ağlamak değil." Tuttuğum elini elimden kurtarıp samimi bir şekilde sıktı, sağol dercesine. "Meryem sizin için değerli biri olmalı." dediğimde sargıyı değiştirme işlemi bitmişti. Kıyafetimi düzelttim ve çekingen bir tavırla bakışlarımı ona çevirdim.

"Âhla, sonra anlatırım olur mu?"

Başımı salladım ve banyoyu kullanmak için izin istedim. Beni banyoya götürdü, katlı havluların olduğu raftan pembe çiçekli temiz bir havluyu askıya astı ve çıktı. İşimi hallettim, ellerimi ve yüzümü yıkayıp havluyla kuruladım. Dağılmış saçlarımı elimle tarayıp düzelttim ve banyonun kapısına yöneldim.

Tabi tüm bunları yaparken Meryem'in kim olduğunu düşündüğümü söylememe gerek yok, değil mi?

Banyodan çıktım ve odaya döndüm. Kapısı kapalıydı, biraz şaşırsam da tıklatıp ses gelmeyince içeri girdim. Odaya girmemle şaşkınlığım arttı, muhtemelen odaları karıştırmıştım çünkü burası yatak, kıyafet dolabı, çalışma masası, kitaplık gibi eşyalarla dekore edilmiş tek kişilik bir odaydı. Duvarlarda Arapça cümleler yazılı birkaç poster vardı. Yatağın siyah örtüsüne gelişigüzel bırakılmış kırmızı beyaz bir kumaş vardı. Enes'in önce yüzünde sonra boynunda gördüğüm kumaşın kırmızılısıydı. O halde burası... Enes'in odası olmalıydı.

Tam çıkacakken masanın üstünde gördüğüm çerçeveli bir fotoğraf dikkatimi celbetti. Merakım galip geldi ve masaya yaklaşıp fotoğrafı elime aldım. Enes ve yanında yalnızca gözleri gözüken bir kız. Kubbetus-Sahra'nın önündeki kemerlerin altında çekilmiş birbirlerine mutlulukla bakan bir çiftin fotoğrafıydı elimde tuttuğum. Kızın gözleri çok güzeldi, kahve tonlarında ama tam kahverengi değildi. Gözleri kadar yüzü de güzel olmalıydı ki Enes ona muhabbetle bakıyordu.

âmâHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin