Selamunaleyküm. Aylardır yaz(a)mıyorum, bir şeyler yazıverdim paylaşayım dedim. Miraca denk geldi. Namazsız mirac olmaz, Kudüs namazsız özgür olmaz. Namazlarımızı ihmal etmeyelim inşallah.
İyi okumalar 🕊
...
Gelmişti.
Zihnim başıma gelenin gerçekliğini sorgularken, yeryüzü tüm genişliğiyle bana dar gelmişken, gelmişti. Elini elimde hissetmek ne büyük nimetti. Adımlarımız insicamlı, bakışlarımız bilmukabeleydi. Bana baktıkça gözlerinin dolmasına anlam veremiyordum, beceriksizce bağladığım başörtüme nasıl dünyanın en büyük harikası gibi bakabiliyordu?
"İstersen taksiye binebiliriz?" diye bir teklif sundu. Gözlerinin içine baktım başımı iki yana sallarken. Karanlık gözlerinin rengini görmeme engel oluyordu.
"Hayır, seninle yürümek istiyorum."
Geniş bir gülümseme ile karşılık verdi ancak kaşları hafif çatılmıştı. Bunun sebebinin, az önce acımıyor dese de dudağının kenarındaki yara olduğunu anladım. Benim de kaşlarım çatıldı. Ama hemen kendimi toparlayıp omzunu sıvazladım.
"Eve gidince merhem süreriz, çabucak geçer inşallah." Gülümsedim. "Hatta... İstersen paket tedavi uygulayabiliriz."
"Hmm..." İlgisini çekmeyi başarmıştım. "Nasıl bir tedaviymiş bu?"
"Paket içeriğimiz şu şekildedir efendim: Sabah akşam yaraya merhem sürümü, artı..." Devam etmem için gözlerime bakınca sinsice sırıttım. "İstediğiniz kadar öpücük."
"Oo, böyle doktorumuz oldu da biz mi hasta olmadık?" Gülerek koluna girip başımı omzuna yasladım. "Yalnız bu tedavi sadece bana özel sanıyorum?"
"Hı hı."
Kolunu biraz daha sarmalarken mutluluk sarhoşu olmama ramak kalmıştı. Zihnimdeki soruları sorarak onu bunaltmak istemiyordum, şu an sadece kavuşmanın tadını çıkarmalıydık.
Eve vardığımızda çantamdan anahtarları çıkarıp kapıyı açtım. "Evini özledin mi bakalım?"
"Bu soruyu biraz önce cevaplamıştım sanki."
"Beni özleyip özlemediğini sormuştum, evimizi değil." diye itiraz ettim.
Peşinden ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim. Enes kapıyı kapatırken elimdeki çantayı bir kenara bıraktım. Tam doğrulmuştum ki sürpriz seven eşim bir anda ellerimden tutarak beni kendine çekti. "Evim sensin, Âhla."
Sokak lambasının ışığı güneşlikleri çekilmemiş pencerelerden sızıp hole ulaşmıştı. Loş ışık güzelliğine ayrı bir çekicilik katıyordu, dudaklarımı ısırdım. Fısıltısı yüreğimi bir hoş etmiş, derin bakışları ayaklarımı yere mıhlamıştı. Aynı anda yutkunduk. Bir eliyle nazikçe ensemden tuttuğunda kalp atışlarım hızlanmış, hasretim erimeye yüz tutmuştu.
Dakikalar sonra ilk ayrılan ben oldum. Yanağını okşadım hafifçe. "Yorgunsun, sevgilim."
Ona uzanmasını söyleyip tüm odaların güneşliklerini çekmeye gittim. Holün ışığını yaktıktan sonra banyoya girip lavabonun üstündeki dolaptan iki merhem kutusunu elime aldım. Üzerlerindeki yazılarda hızlıca göz gezdirip bir tanesini çöpe attım. Son kullanma tarihi geçmişti. Diğerini alıp yatak odasına gittim.
Onu yatakta uzanır halde değil oturur halde buldum. Kaşlarım hafifçe çatıldı. Merhemi komodine bırakırken "Neden yatmadın?" diye sordum. Önünde durduğumda ellerimi ellerinin arasına aldı. Bakışlarımız birbirini bulduğunda "Duş almam gerek." dedi. "Yatarsam bir daha kalkamam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
âmâ
SpiritualAyağa kalktım. "Kinci bir insan değilim ama senin söylediklerini unutamıyorum Enes." Sesim bir fısıltıdan farksızdı. Boğazım ağlamamı durdurma çabalarımın sonucu olarak düğüm düğümdü. Ruhumun neresine dokunursam dokunayım bir yaraya denk geliyordum...