🌿بسم الله الرحمن الرحيم🌿
Bir ekim sabahı, Kudüs'ün göklerini selamlamıştı gözleri. Tıpkı bir haftadır olduğu gibi. O gün otelden ayrılırken dönüşünün normal bir dönüş olmayacağını bilmiyordu.
Taze mezun bir gazeteciydi, Âhla Aras. Zeytin Dağı'nda işgal askerleri tarafından tutuklanırken dili bu gerçeği söyleyip duruyordu: "Bırakın beni! Ben gazeteciyim!"
Filistinlilere karşı yaptığı hak ihlallerinin dünya çapında duyulmasını istemeyen İsrail, son 18 yılda 24 gazeteciyi görevi başında öldürdü. 28 gazeteci ise işgal hapishanelerinde davalarının görülmesini bekliyor.
Bir direnişçi, askerler onu bir karanlıktan çıkarıp başka bir karanlığa götürürlerken 'yanlışlıkla' kurtardı.
Âhla, kufiyeli o adamın yeşil gözlerini hiçbir zaman unutamadı.
"O sensin değil mi?" İsimleri kolay unutabilirdim ama gözler konusunda hafızam beni yanıltmazdı.
Zulüm, kan, gözyaşı, acı, sancı, umut, âşk, direniş. En çok da direniş.
Hidayet, teslimiyet, kulluk, vahdet, tevhid, âmâ olmaktan kurtuluş.
"...kul hel yestevil-ama vel'basîr..."
Gayret bizden, muvaffakiyet Allah'tan.
Kitaba başladığın tarih ve saati şuraya iliştirebilirsin :')
ŞİMDİ OKUDUĞUN
âmâ
SpiritualitéAyağa kalktım. "Kinci bir insan değilim ama senin söylediklerini unutamıyorum Enes." Sesim bir fısıltıdan farksızdı. Boğazım ağlamamı durdurma çabalarımın sonucu olarak düğüm düğümdü. Ruhumun neresine dokunursam dokunayım bir yaraya denk geliyordum...