Selamunaleykum güzel okurlarım ⚘
Sizleri, hikayemizi, yorumlarınızı o kadar çok özlemişim ki :')
Bilenleriniz vardır, bir ara hesabım gitti ve her şeyin silinmiş olması korkusunu yaşadım. Zaman zaman oturup yorumlarınızı okuyan bir yazar (?) olarak en çok onların gitmesi beni üzerdi. Çok şükür ki birkaç mail sonucu hesabı kurtardım. 💟
Satır arası yorumlarda buluşalım 🌿
.
.
.Ateşin parlaklığına aldanan kelebekler gibiydim. Tek fark, onların ateşin ne olduğunu bilmemeleriydi. Oysa ben, ateşin de yanmanın da ne demek olduğunu biliyordum. Buraya ilk gelişimin ilk haftasında tehlike çemberinin ortasında savunmasız kalmaktan ders çıkarmayıp tekrar ateşe doğru uçmuştum. Kanatlarımı kaybetmek, onu görmeye değer miydi? Mutlu bir sonun olmayacağı bu kadar belliyken...
Pencerenin kenarlarına sıkıştırılmış büyükçe bir kumaş dışarıyı görmemi engelliyor, sadece sağ üst köşeden cılız bir ışığın içeriye girmesine izin veriyordu. Sertçe yutkunurken dün geceden beri defalarca yaptığım şeyi yaptım: Odanın her köşesinde, her zerresinde gezdirdim bakışlarımı. Kurtulmamıza yarayacak bir şey, bir alet, bir kaçış noktası aradım. Tekrar hayal kırıklığıyla önüme döndüğümde bir tutam saç yüzüme düştü. Bundan faydalanarak gözyaşlarımı serbest bıraktım. Hale'nin, o minicik bedenin, ağladığımı görmesini istemiyordum.
Başladığım noktaya dönmüştüm. Karanlık aynı karanlıktı. Çaresizlik aynı çaresizlikti. Korkunun nefesi nefesime karışırken umut yine mesafeliydi. Sadece bu sefer korumak istediğim küçük bir kız vardı. Ellerimden ve ayaklarımdan sıkıca bir sandalyeye bağlanmış haldeyken bunu nasıl yapacağıma dair bir fikrim yoktu ancak yine de varlığımın ona güven verdiğini hissedebiliyordum. Tıpkı minicik olmasına rağmen onun bana güven verip yalnız hissettirmediği gibi...
Yüzümdeki ıslaklığı omzuma sildikten sonra Hale'ye döndüm. Oturduğu sandalyede uyuyakaldığını görünce bir bıçak hızla kalbime saplanıp geri çıkarılıyormuş gibi hissettim. O daha beş yaşındaydı, beş... Hiç tanımadığı adamlar tarafından kaçırılıp bir sandalyeye bağlandıktan sonra uyuyakalmak için çok küçüktü. Masumdu. Günahsızdı. Menfaatçilikten uzaktı. Hırstan, nefretten anlamazdı. O halde neden? Neden ona bu zulmü reva görüyorlardı?
İlkte bana seninle işimiz yok diyip sonra beni de minibüse atmalarını da anlamlandıramıyordum. Bizden ne istediklerini ise hâlâ söylememişlerdi. Tahminimce dün akşam bu saatlerde el-Halil'den dönmüş, Ensar'la otelin önünde tartışıyorduk. Benden haber alamayınca ne kadar korkup endişelenmiş olabileceğini düşündüm. Tartışmamızın üzerine böyle bir olay yaşamak hiç iyi olmamıştı. Ona kızıp başka bir yerde kaldığımı düşünüyor olabilirdi. Oysa çözmeye çalışırken fazla sürtündüğü için bileklerimi kanatan ipten, dünden beri bir şey yemediğim için guruldayan karnımdan habersizdi. Annemlere haber vermiş miydi acaba? Verdiyse buradan kurtulsam da kurtulmasam da Kudüs dosyası sonsuza dek kapanmış olurdu.
Ya Hale'nin ailesi? Lamia ablanın aldığı nefes ne kadar acı veriyordur kim bilir ona. Hamza abi Hale'nin elini birkaç dakikalığına bıraktığı için pişman mıdır? Enes sinirle bir o duvara bir bu duvara mı vuruyordur yoksa çoktan şarjörünü doldurup çıkmış mıdır?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
âmâ
SpiritualAyağa kalktım. "Kinci bir insan değilim ama senin söylediklerini unutamıyorum Enes." Sesim bir fısıltıdan farksızdı. Boğazım ağlamamı durdurma çabalarımın sonucu olarak düğüm düğümdü. Ruhumun neresine dokunursam dokunayım bir yaraya denk geliyordum...