Şaşkınlıktan açılan ağzımı sol elimle kapatırken yüzüm hızla kızardı. Ensar'ın aniden bana dönmesini bekliyordum ancak Enes'in dikiz aynasından yolladığı ürkütücü bakışlar benim için ayrı bir şaşkınlık sebebiydi.
Panikle hoparlörü kapatırken Ensar, "Ne saçmalıyor bu?" dedi sinirle.
"B-bilmiyorum."
"Telefonu bana ver." Ensar'ın şaşkınlığından sıyrılıp Enes'in bir benzeri bakışlara sahip olması beni daha çok germişti.
Elimi telefona kapatıp fısıldayarak "Hayır saçmalama. Ben halledebilirim." dedim.
"Âhla her şeyin bir yolu yordamı var, bu böyle mi söylenir Allah aşkına."
Sinirlenmiştim. Fısıltı halinde bağırarak "Bana neden kızıyorsun? Sanki ben gidip ona aşkımı ilan ettim." dedim. Sonra kelimeleri vurgulayarak "Çocuk değilim, halledebilirim Ensar." diye ekledim.
"Âhla orada mısın? Yanındaki kim?"
Burak'ın sesi telefondan gelmeye devam ederken nefesimi sesli bir şekilde bıraktım.
"Burak sen ne dediğinin farkında mısın?" Sakinleşmek için gözlerimi yumdum.
"Evet. Çok ciddiyim..."
Burak'ın dediklerine odaklanamadım çünkü araba durmuştu. Gözlerimi açtım. Küçük bir dinlenme tesisine gelmiştik. Enes Ensar'a lavaboya gideceğini söyleyip arabadan indi. Ensar önüne dönmüştü ancak bu sefer aynadan bakıyordu.
Ciddi bir stres altındaydım. Kuzenim hiç olmadık bir şey söylemişti ve bunu hiç olmadık biri duymuştu. Benim sakarlığım yüzünden.
"Âhla bir şey demeyecek misin?"
"Burak ben ne diyeceğimi gerçekten bilmiyorum. Çok şaşkınım."
Keyifli bir sesle, "Şaşırttım değil mi?" deyince sinirlerim daha çok gerildi.
"Burak şu an ben böyle bir meseleyi konuşmak için müsait değilim. Ne olur ısrar etme."
"Tamam güzelim." deyince yüzümü buruşturdum.
"Güzelim mi dedi o?" dedi Ensar yine bana dönerek. Ona 'bir dur' işareti yaparken Burak, "En yakın zamanda cevabını bekliyorum." diye ekledi.
Direkt yüzüne kapatsam daha mı iyiydi? Ama o benim kuzenimdi, teyzemlere gitmeye yüzüm olmazdı bir daha. "Görüşürüz."
Altında ezildiğim bu itiraftan sonra görüşmek istemesem de ağız alışkanlığı ile "Görüşürüz." demiştim.
Telefonu koltuğa atıp üstümdeki montu çıkardım. Zira artık sadece yüzüm değil, tüm bedenim yanıyordu.
Az önce ne olmuştu öyle?
Bir saniye içerisinde kocaman bir sorunun ağında debelenirken bulmuştum kendimi. Çocukluğumuz sürekli birlikte geçmese de çocukluk arkadaşımdı o benim. Abimdi, teyzemin oğluydu. Daha ötesi yoktu işte. Olabileceğini hiç sanmıyordum. Keşke ikinci bir ihtimalin olabileceğini kendi kendine düşünebilseydi beni 'güzelim' diye sahiplenmeden.
Arka planda Ensar'ın söylenmesi devam ederken ben Enes'in gittiği yöne çevirdim bakışlarımı. Sinirlendiğini görebiliyordum, aksini iddia edemezdi ama neden? Aramızda bir şey olmadığını düşmanlarına ispatlama yoluna girişmişken bunun onu ilgilendirmemesi gerekirdi. Navigasyon cihazından az bir yolun kaldığını görürken dinlenme tesisinde durmamamız gerekirdi.
"Âhla beni duyuyor musun?"
Ensar'ın arkaya doğru eğilerek söylediği söz üzerine irkildim. Sonra öfkelendim ve "Duymuyorum Ensar." deyip çantamı da alıp arabadan indim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
âmâ
EspiritualAyağa kalktım. "Kinci bir insan değilim ama senin söylediklerini unutamıyorum Enes." Sesim bir fısıltıdan farksızdı. Boğazım ağlamamı durdurma çabalarımın sonucu olarak düğüm düğümdü. Ruhumun neresine dokunursam dokunayım bir yaraya denk geliyordum...