Bir kısmımız Wonho'nun, geri kalanlarımız da Jackson'ın arabasına doluşarak hepberaber bir bara gittik. Bambam de gelmişti ve Yugyeom'la birbirlerinin yanından ayrılmıyorlardı. Böylesine sıkı fıkı olduklarını bilmiyordum. Birbirleriyle sürekli dalga geçiyor ve kahkahalarla gülüyorlardı. Onlara bakarken ben de kıkırdıyordum.
İlk içkileri ben ısmarlasam da üzerime çok gelmediler ve daha sonra içtikleri her şeyi kendileri ödediler. Herkes kahkahalarla gülüyor, espriler patlatıyor ve içiyordu. Ben bir biradan fazlasını içmedim. Mutluydum ve çok eğleniyordum. İlk defa kendimi Jaebeom'un arkadaş grubuna bu kadar uygun hissetmiştim. Onlar beni içlerine almaya hazırlardı ancak ben hep geride durmuştum. Noksan ve uyumsuz olduğumu düşünmüş, kendimi soyutlamıştım.
Şimdi bunu daha iyi anlıyordum. Eksik değildim, yalnızca adım atacak cesaretten yoksundum. Şimdi ne değişmişti? Bana böylesine cesaret ve doğaçlama hareket etme gücünü veren şey Jaebeom'un öpücüğü müydü? Kısacık bir öpücükten böylesine etkilendiysem, dahasıyla kim bilir neler yapardım.
Onu öpmek istiyordum. Kalabalıktan sıyrılıp yanına ulaşmak ve deli gibi dudaklarını sömürmek...Birbirimizden uzağa oturmuştuk. Özel olarak pek konuşamamıştık; zaten sohbet grupça dönüyor, kimse bir köşeye çekilmiyordu. Ben dahil herkes konuşuyordu. Jaebeom'un bakışlarını ara sıra üzerimde hissedince hemen ona dönüyordum ve bu kısa soluklu bakışmalar nabzımı tekletiyordu.
O sıradaysa aklımda tek bir soru dönüyordu:
Hatırlıyor muydu?☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆
Eve döndüğüzde çok geç değildi ve hava garip bir şekilde oldukça ılıktı.
Aynı sokakta yaşadığımızdan, Wonho bizi parkın orada indirdi. Herkese veda edip yürümeye başladık. Ne Jaebeom ne de ben sarhoştum ama üzerimize bir mayhoşluk çöktüğünü sezebiliyordum.
Aramızdaki tek ses, yere sürtünen ayaklarımızdı. Onunla konuşmak istedim. Herhangi bir şey söylemek ve aramızdaki tuhaf sükuneti öldürmek.
Tebrik edebilirdim. Evet, şu an aklıma gelen en mantıklı şey buydu. Ağzımı açtım ve nihayet konuştum." Jaebeom. "
Sanki sesim onu ürkütmüş gibi sendeledi ve sertçe yere yapıştı.
Korkuyla haykırdım.
"İyi misin?!"Hemen yanına diz çöktüm. Ellerini yüzüne gömdü ve omuzları sarsılmaya başladı. Yine histeri krizi mi geçiriyordu?
Adını tekrar söylediğimde, ellerini yüzünden çekip bana baktı. Kot kaprisi sayesinde açıkta olan dizleri kanıyordu ancak o kıkır kıkır gülmekteydi. İtiraf etmeliyim ki çok komik düşmüştü fakat zaten sürekli yaralı olan dizlerini parçalanmış görmenin, mizahi hiçbir tarafı yoktu.
" Dizlerini mahvettin." dedim elimde olmadan hüzünlü bir ses tonuyla.
Güldü. " Salak gibi düştüm. Artık yürümeyi de beceremiyorum. "
İstemsizce ben de güldüm.
" Bütün hünerlerini bugünkü maçta harcadın. Gelecek bir hafta için tekerlekli sandalye kiralamamı ister misin?" dedim.
Kahkaha atarak " Beni her sabah iterek okula götüreceksen olur." dedi.
" Paramı vereceksen neden olmasın."
Kıkırdayarak ayağa kalktı.
Eskisi gibi, diye düşündüm. Yüzümdeki sırıtışı söndüremedim.
Ama kan dizlerinden bacağına doğru upuzun bir yol çizdiğinde içim sızladı. Fark ettim ki bizim evin önünde dikiliyorduk." Gel de dizlerinin temizleyeyim. " dedim.
Bir anda ağzımdan kaçmıştı. Reddedip, evine gitmesini bekledim fakat öyle olmadı.
" Teşekkürler. " diyerek peşimden içeri girdi.
Annem hastanede nöbetteydi ancak Yoojung evdeydi. Bizi görünce kocaman gülümseyerek Jaebeom'a biraz sataştı ve dizleriyle alakalı yorum yaptı. Ondan kurtulunca mutfağa geçtik. Jaebeom sandalyeye oturdu ve ben de ilkyardım kutusunu alıp geldim. Bacaklarına süzülen kanı ıslak bir bezle temizledim. Onun önünde diz çökmüştüm. Yine konuşmuyorduk. Pamuğa tentürdiyot döktüğüm sırada uzanıp, saçımın bir tutamını alnımdan çekerek kulağımın arkasına attı. Böylece bütün konsantrasyonumu yerle bir etti. Kalbim orantısız bir şekilde hızlandı ve duraklamak zorunda kaldım. Kendimi yeniden harekete geçirmek adını bir nefes aldım.
Ellerim yarasının üzerinde telaşla ve titrekçe hareket ediyordu. Bir şeyler yapmaya çalışıyor, ancak ne yapacaklarını bilmiyorlarmış gibiydiler. Sanki tentürdiyot dökülmüş pamuğu, yaralı bir dize değdirmek bir cerrahın ellerini gerektirirmiş gibi...
Sezilebilecek kadar utangaç ama keşfetmeye hazır, temasa aç fakat dokunamayacak kadar korkak ellerim ve onun yaralı dizleri. Kabuk bağlayan fakat asla tamamiyle iyileşmelerine fırsat tanımadığı dizleri, ve benim ürkek soğuk ellerim. Nefesimi toparlayıp işe koyulmaya çalıştım.
Kan pamuğa bulaşıyordu. Canı acıyor olmalıydı ancak ses çıkarmıyordu. Ben bütün dikkatimi yarasına sabitlemişken; o okyanus gözlerini bana dikmiş, sanki kafamın içini görebiliyormuş gibi bakıyordu. Bakarken mahvolduğum dizlerinden kaldıramadım gözlerimi. Canının yanmaması için abartılmış, normal bir arkadaşın veya normal herhangi birinin sahip olmayacağı, bir özenle yarasını siliyordum. Öper gibi, okşar gibi..."Acıtsana canımı." deyiverdi bir anda.
Sesinde güleç bir ton hatta imalı ve erkeksi bir kıkırtı vardı." Ne?"
Şaşırmıştım. Nihayet, gözlerimi onunkilere çıkardım. Mavilik beni mahvetti." Acıt biraz." dedi.
Bu sefer güleç ton yoktu. Gırtlağından, sanki kalbinin damarlarından çıkarmıştı bu komutu.Yutkundum.
Tekrâr yarasına bakıp talep ettiği acıyı ona vermek istedim.
" Acıtsana canımı. " demişti."Acıt biraz."
Sanki " Merhametin beni öldürüyor. " der gibi, sanki " Bırak da canım yansın, senin kollarının arasından daha beter olamaz." der gibi, ya da " acıt canımı, seni hissetmek istiyorum" der gibi...Asla doğrudan söylemediği onca şeyi boğazıma tıkışına, hiçbir zaman alışamayacaktım. Nasıl da aniden ve rastgele bir şeymiş gibi talep etmişti bunu.
Acıt canımı.Pamuğu yaraya bastırdım. Hafif bir hırıltıyı çıkaran oyken, acıdan yüzünü buruşturan bendim. Pamuk benim dizimdeydi. Ve merhametinden sıyrılmak için çabalayan eller ise onun...
Güldü.
" Acıdı. " dedi.
Ona baktım.
Acımıştı. Hissetmiştim.
Merhabaaa.
Azcik diz fetişli bir bölüm oldu skfklflfşglşgBölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sizi seviyorum.
Kendinize iyi bakın .🌻♡🌊
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morning Star' • 2jae *
Fiksi PenggemarÖyle yakındaydın ki sana uzanmak için, dağlar kat etmem gerekti. Öyle yanımdaydın ki en uzağımdın. Ve benim yerim de uzaktı sana, yanı başındayken bile. Bu yüzden kırılırdı ellerim, her cüret edişinde tenine. Affet, ben sana ihanet ettim, seni çok s...