Yoojung'un odasının dışında dikiliyordum. Nihayet elimi kaldırıp kapıyı tıklatınca sesi içerden duyuldu.
"Ne var?"
Sabrımı yitirmeden konuştum.
"Girebilir miyim?""Off! Ne var Hyung?"
"Yoojung, müsaitsen içeri giriyorum. "
"Aggh! Tamam gir."
Kız kardeşim, yatağına uzanmış bir şekilde telefonuyla oynuyordu. İçeri girdiğimde pozisyonunu değiştirmedi. Eh, uzun bir süredir kavgalıydık ama en azından yüzüme bakmasını yeğlerdim. Moralimi bozmadan direkt konuya girdim.
"Çevrede, yeni bir okyanus araştırma-kurtarma enstitüsünün açılışı var. Benimle gelmek ister misin?"
Yoojung sorumla, telefonunu yüzüne düşürdü. Güldüm. Hızla doğrulup yüzünü ovuşturduktan sonra, bana şaşkın gözlerle baktı.
"Beni mi davet ediyorsun?"
"Evet."
"Niye, havalı arkadaşların seninle gelmeyi kabul etmediler mi?"
"Onlara sormadım."
"Ne? Benimle mi gitmek istiyorsun?"
"Evet, Yoojung! Seninle gitmek istiyorum."
"İyi de sen-Bir saniye... Bunu yapmanı annem mi söyledi? Bak eğer öyleyse, peşine takılan bir evcil hayvan olmayacağım!"
Sıkıntıyla nefesimi dışarı verip saçlarımı karıştırdım.
"Bunu yapmamı kimse söylemedi ve arkadaşlarımla değil, seninle gitmek istiyorum. Eğer kabul edersen, bir saate çıkmamız lazım çünkü açılış başlayacak." diye hızla açıkladım.
Bir kaç saniye kadar yüzüme baktı ve şaşkın ifadesi uçup gitti. Çatılmış kaşları normale döndü ve yanaklarını parıl parıl eden gülümsemesini takındı. Bir anda üzerime çullanıp, bana kocaman sarılınca kollarımı ona dolamakta gecikmedim.
"Hemen giyiniyorum!"diye şakıyıp beni bıraktı.
"Hızlı ol."
"Hadi, çık çık çık!"
Beni iteleyerek kapı dışarı etti. Güldüm. Ona yeniden sarılabilmek çok iyi hissettirmişti. Ben de odama gidip, üzerime basit ve rahat bir şeyler giydim.
Yoojung beklediğimden kısa sürede hazırlanmıştı. Sanki aniden vazgeçmemden korkarmış gibiydi. Devamlı, onunla gitmek isteyip istemediğimi sorup duruyordu. Buna oldukça üzüldüm. Onu öylesine ihmal etmiş olmalıydım ki beraber vakit geçirmek istemem ona fazlasıyla ütopik geliyordu. Şimdi daha iyi anlıyordum, yaşadığım kaosun onu perdelemesine izin vermiştim. Kendi zelzelem beni öyle sallamıştı ki Yoojung'la aramızdaki köprüleri dahi yıktığımın farkına varamamıştım. O henüz bir çocuktu ve beni özlediğini nasıl söyleyeceğini bilemese de denemişti. Ben ise onu dinlememiştim. Dikkatimi çekmeye çalışmasını, ergenliğine yormuştum. Yoojung bunu hak etmemişti. Şimdi yürürken onunla sohbet etmek, onu aslında ne kadar da özlediğimi fark etmeme sebep oldu. Küçük kardeşimden bir an önce özür dilemek istiyordum. Ama adımlarımız, bizi nihayetinde enstitüye ulaştırmıştı.Yoojung, neşeyle; büyük binanın üzerine dikilmiş yunus maketini işaret etti.
"İçeride sahiden yunus falan mı var?"
"Öyle sanıyorum." deyip gülümsedim.
"Ama bu zalimlik değil mi?"
Kolumu omzuna atıp onu kendime çektim. "Bir Hobbit olabilirsin ama kalbin bir devin cüssesinde. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morning Star' • 2jae *
Fiksi PenggemarÖyle yakındaydın ki sana uzanmak için, dağlar kat etmem gerekti. Öyle yanımdaydın ki en uzağımdın. Ve benim yerim de uzaktı sana, yanı başındayken bile. Bu yüzden kırılırdı ellerim, her cüret edişinde tenine. Affet, ben sana ihanet ettim, seni çok s...