Yaz bitti. Hem de tamamen. Bir kaç saat içinde başlayacak olan okula, nasıl dayanacağım hakkında en ufak bir fikrim dahi yok. Fakat şunu çok iyi biliyorum ki bu yıl, atlattıklarım arasından en acı veririci ve en atlatılamazı olacak. Ona karşı ne kadar bastırmaya çalışsam da güçlenen duygularım, bu sene canımı hiç yakmadıkları kadar yakacaklar. Bu yıl, hiç acımadığım kadar acıyacağım. Çünkü sürekli görüşmek zorundayız. Çünkü, maalesef ve iyi ki ben onun en yakın arkadaşıyım. Lanet olsun... Şu sıfatın içinde kapana kısılışım benimle öyle alay ediyor ki pes etmek istiyorum. Her şeyi itiraf etmek ve hayatından sonsuza dek kovulmak... Ne yazık ki bunu göze alacak kadar cesur değilim. Onu delice seviyorum. Bunun hakkında yapacak hiçbir şeyim yok. Alışmak zorundayım, en yakın arkadaşı olmaya ve asla daha fazlası olamayacak olmaya.
Kabullenmek hiç bu kadar keskin olmamıştı. Düşüncesi bile kalbimde binlerce yara açarken, kanamadan nasıl duracağım? Onunla olmak ölümcül, onsuz olmaksa cehennemdi. Bu kaçınılmaz seçeneklerden biri de bir diğerinden daha az beter değil. Çünkü ölürsem, cehenneme gideceğimi biliyorum. Ah Jaebeom! Beni nasıl da bir çıkmazın içine soktun böyle?" Youngjae, geç kalıyoruz! " diye seslenen sevgili kız kardeşim Yoojung'un sesiyle düşüncelerimi bir kaç saniyeliğine de olsa, aklımın ücra köşelerine iteledim.
Yerdeki sırt çantamı omzuma atıp aşağı indiğimde, okula tam takım hazır ve gergin bir Yoojung beni bekliyordu.
" Geç kaldığımız falan yok. " dedim bıkkın bir şekilde.
Eliyle alnına bir tokat attı. Liseye yeni başlayacak olmasının heyecanıyla, fazla pimpirikli davranıyordu. Pek üstüne varmadım. Hevesini kursağında bırakmak istemiyordum. Eninde sonunda lisenin çok da matah bir şey olmadığını acı ya da kolay yoldan, zaten öğrenecekti. Bu süreci hızlandırmaya niyetim yoktu. Çünkü ben, onun yerine de hattâ bu ailedeki, herkes yerine yeterince mutsuzdum.
" Kahvaltı yapmak için geç kaldık." dedi saatini göstererek.
Hazır kahvaltı masasının ardında omzunu silken masum anneme baktım. Yoojung'un fazla heyecanlı olduğunun o da farkındaydı. Onu biraz rahatlatmak istedim. Sonuçta ağabeyiydim değil mi?
" Konuşmayı bırakıp kahvaltını yap hobbit! " derken masadan kaptığım pankeklerden birini ağzına tıkıştırdım. Garip sesler çıkardı ama ağzı dolu olduğundan konuşamadı. Görüntüsüne gülümsedim.
" Bono höbböt dömö lötfön! "
Gözlerimi kısarak ne dediğini anlamaya çalıştım. " Ne? "
Kocaman olmuş yanaklarını iyice şişirerek " Dödöm kö bönö höbböt dömö! "
Hâlâ anlamamış olduğumu fark ettiğinde, konuşmaktan vazgeçip ağzına tıktığım pankeki yuttu. Annem gülümsedi. O sırada çoktan masaya oturmuştuk.
Annem, tabaklarımıza bir şeyler yığarken " Eve birlikte mi dönersiniz? " diye sordu.
İçtiğim portakal suyunu bıraktım. " Hayır, benim kütüphanede işim var. Çalışmak için tekrar başvuracağım." dedim.
Annem başıyla onaylarken, Yoojung gözlerini devirdi. Liseye başladığımdan beri, yani iki senedir kütüphanede çalışıyordum. Bu seneyle birlikte üç olacaktı. Çalışmayı ve kitapları sevdiğimden, benim için ideal iş olduğundan emindim. En azından tüm vaktimi boş geçirmekten iyiydi.
" Hadi ama beni ilk günümde yalnız mı bırakacaksın? Anlatacağım çok şey olacaktır. " dedi Yoojung.
" Söz veriyorum eve dönünce hepsini dinleyeceğim. " dedim.
Dudağını bükerek omuz silkti. "Sen bilirsin. Belki ben de Jaebum Hyung'la eve dönerim. " dedi.
" Hem, onun gibi biriyle kim yalnız kalmak istemez ki ehhe. " diye ekledi.
Duyduğum isimle, portakal suyunda boğuldum. Öksürüklerim arasından konuşmaya çalıştıkça, nefes almam zorlaşmıştı. Kardeşim neden gerizekalıydı?
" Aptal aptal hayallere kapılma Yoojung! O senin için fazla büyük!" dedim kaşlarımı çatarak, şu an için bulabildiğim en mantıklı bahane buydu. Yakışıklı, yetenekli, komik ve zeki bir erkek, ergen bir kızdan ne kadar sakınılabilirdi ki?
" Ne olmuş? Babam da annemden beş yaş büyük." diye itiraz etti.
Rengimin değiştiğini hissedebiliyordum.
" Jaebeom benim en yakın arkadaşım Yoojung! " dedim iyice sinirlenerek.
Jaebum benim en yakın arkadaşım ve ben ona aşığım.
" Ee daha iyi değil mi işte? Beni, ona güvenceyle emanet edebilirsin."
Sakinleşmeliydim ama Yoojung aptalca konuşmaya devam ettiği sürece, bu pek mümkün görünmüyordu. Jaebeom'u senelerdir çok beğendiğini biliyordum fakat bu arsızlığını son zamanlarda ortaya çıkarmıştı. İsteyeceğim son şey, duygularının derinleşmesi ve buna şahit olmak zorunda kalmaktı. Buna engel olmak için, elimden geleni yapmak zorundaydım. Harika! Aşık olduğum en yakın arkadaşımı, abaza ergen kız kardeşimden korumaya çalışıyordum. Bu hangi sıradışı yaz dizisinin konusuydu?!
Annem Yoojung'un alnına bir fiske attı.
" Hey hey! Bu konuyu bir daha açmanı istemiyorum. Jaebum senin ağabeyin sayılır." dedi.Yoojung inleyip alnını ovuşturdu.
" Aman be! Zaten benim için fazla uzun. " dedi nefesini dışarı vererek. Annem bir fiske daha attı.Yoojung " Aah! " diye bağırıken, çalan zille ayağa fırladım.
Kimin geldiğini biliyordum. En azından umuyordum. Bunun beni öldüreceğini bile bile.
Sinirlerimi yatıştırdıktan sonra, kapının ardında bekleyen bedenle yüzleşmek için hazırdım. Onu yalnızca bir kaç gün önce görmüş olmama rağmen çok özlemiştim. Duruma lanet ettim. Onu özlemeliydim fakat bu şekilde değil. Böylesine muhtaç bir şekilde olmamalıydı bu. Kızıl dudaklarını yalayışını, bronz tenini, mavi gözlerini, zifiri saçlarını değil; sesinin buğusunu, sigaralarının kokusunu, teninin leylak tadını değil yalnızca ama yalnızca arkadaşlığını özlemeliydim. Dizilerindeki yaraların kabuklarını özlememeliydim. Fakat ben, ona dair ne varsa özlüyordum. Aptalca, çaresizce ve neredeyse şuurlu bir intihar niteliğinde.Yoojung. 🐤
Merhaba nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Bu sene üniversite sınavına hazırlandığım için, buralarla pek ilgilenemiyorum, mazur görün. Diğer bölümü ise yakında atarım. Sizleri seviyorum ve bolca yorum bekliyorum. ♡
Ps: Fikirlerinizi söyler misiniz?
Kendinize iyi bakın. 🌻♡🌊
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morning Star' • 2jae *
FanficÖyle yakındaydın ki sana uzanmak için, dağlar kat etmem gerekti. Öyle yanımdaydın ki en uzağımdın. Ve benim yerim de uzaktı sana, yanı başındayken bile. Bu yüzden kırılırdı ellerim, her cüret edişinde tenine. Affet, ben sana ihanet ettim, seni çok s...