" Önce kıyafetlerimi değiştirmem gerek. " dedim.Kütüphaneden çıkmış birlikte benim evime yürüyorduk. Gelmek için fazla istekli davrandığından kıramamıştım.
" Seni beklerim. " dedi.
Başımla onayladım. İçimde tuhaf bir tedirginlik vardı. Sanki yanlış bir şey yapıyor, birine ihanet ediyor gibiydim. Jaebeom'u ihmal ederken, Shownu'ya en zamansız durumlarda bile vakit ayırabiliyor olmam hainceydi. Hatta belki de kabul edilemezdi. Onun dostu, en yakını olarak bu yaptığım affedilemezdi. Fakat ona olan duygularım, hainliğimden daha beterdi. Alçakçaydı. Ancak başka seçeneğim yotu. İçinde bulunduğum durum bir ehvenişerdi ve bir bir diğer ihtimal öbüründen de beterdi. Onun en yakını ve en uzağıydım. Ulaşabileceğim kadar uzaktaydı. Dokunamayacağım kadar yanımda...
Buna ben sebep olmuştum. Ben de böyle başa çıkıyordum işte arsız hislerimle. Aramızdaki yakınlığı, ıraklığa çeviriyor, kalbimin heyecana kapılmasını engelliyordum, hüsrana uğramaktan kaçınıyordum. İsteyeceğim en son şey beyhude umutlara kapılmaktı. Eğer umutlanırsam geri dönüşü olmazdı çünkü. İçimde bir yerlerde gizlenen iflah olmaz ümide yüz verirsem kalbimi anında ayartırdı. Onun da beni sevdiğine inandırırdı beni. Böylesine yalan, koyu bir imkansızın içine düşmek istemiyordum. Bu yüzden umut her daim umutsuzluktan daha beterdir. Çünkü en can alıcı yaralar en beklemedik vakitlerde açılır. Öleceğinin farkında olan ölümden korkmaz, kırılacağını bilen kırıldığı zaman bin parçaya bölünmez. Umut etmediğin vakit acı daha da katlanılabilir olur. Hüsrana uğramazsan yaşanılan her şeyin yıkıcılığı bir nebze daha azalır.
Ama kırılmayacağını uman bir kalp bin parça kırılabilir. Ölmeyeceğine inanan biri acımasızca öldürülebilir." Youngjae?" diye seslenen Shownu'yla beraber düşüncelerimden kurtuldum.
" Efendim?"
" Bir anda daldın. İyi misin?"
Elimi saçlarıma atıp karıştırdım.
" İyiyim." dedim gülümsemeye çalışarak.
Jaebeom her aklıma geldiğinde bütün moralim yerle bir oluyordu. İçimi bir karamsarlık sarıyor, yaşama isteğimi damarlarımdan söküp içiyordu.
Evimizin önünde durdum. Müstakil, iki katlı güzel bir evde oturuyorduk. Bir kaç ev ileride Jaebeom'un evi vardı. Oraya bakmamaya özen gösterdim.
Kapıya doğru ilerlediğimde Shownu'nun beni takip etmediğini fark edip arkamı döndüm.
" Gelsene."
Çekingen bir tavırla " Ben seni burada beklerim." dedi.
Bir kahkaha attım.
" Hadii!"
Shownu pes edip ardımdan geldi. İçeri girdiğimizde annem elinde çamaşır sepetiyle bizi karşıladı. Kahverengi saçlarını özensizce toplamış, üzerine eski bir kazak giymişti. Gözleri fazla çalışmaktan içine çökmüş gibi görünüyordu; fakat yüzündeki gülümseme bütün uzuvlarını aydınlattarak onu yaşından genç gösteriyordu.
" Ah merhaba!"
Annem boş olan elini uzatıp Shownu'nun elini sıktı.Shownu sıkıntılı ve utangaç görünüyordu. Bu hali alışılmadık ve garipti.
" Sen Shownu olmalısın." dedi annem.
Shownu'yla ders çalışmalarımız bir süredir devam ediyordu. Yoojung'la tanışmıştı fakat annemle bir türlü denk gelemiyordu.
Ona, ders çalıştırdığım çocuğu anlatmıştım, gerçi benden çok Yoojung betimleme yapmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morning Star' • 2jae *
FanfictionÖyle yakındaydın ki sana uzanmak için, dağlar kat etmem gerekti. Öyle yanımdaydın ki en uzağımdın. Ve benim yerim de uzaktı sana, yanı başındayken bile. Bu yüzden kırılırdı ellerim, her cüret edişinde tenine. Affet, ben sana ihanet ettim, seni çok s...