12• 'çok uzaktaymışım da bana ulaşamıyormuş gibi'

249 26 69
                                    

Kapıya koşarken, ayağım takıldığından az kalsın düşecektim. Beni gören Yoojung kahkahayı bastı.

" HAHAHAHA! Çok sakarsın."

Öfkeli bir şekilde ona baktım.
" Yoojung!"

Gözlerini devirerek " Aman be! Sana da hiçbir şey söylenmiyor!" dedi.

Ona aldırmadan, parmağımı dudağıma götürüp susmasını işaret ettim. Gözlerini tekrar devirip odasına girdi. Bu aralar bunu çok sık yapıyordu. Dikkatimi tekrar kapıya yönelttin. Garip bir şekilde gergin hissediyordum. Derin bir nefes alıp kapıyı açtım.

Gülümseyen Shownu neşeli sesiyle konuştu.

" Merhaba! "

Gerginliğim hafiflerken aynı güleç tonla karşılık verdim. " Merhaba."

" İçeri gelsene." 

Birlikte ilerleyip salona geçtik. Shownu'ya oturmasını işaret ettim.

" Nasılsın?" diye sordu. 

" İyi. Sen?" 

" Çalışmaya hazır!"

Güldüm. " Öyleyse bir an önce başlasak iyi olur." dedim.

Hafif sırt çantasından bir şeyler çıkarırken başıyla onayladı. "Katılıyorum." ekledi " Bu arada Youngjae beni evine davet ettiğin için teşekkür ederim ama ailen için sorun olmayacağından emin misin?" dedi.

" Rica ederim. Hayır sorun değil. Kız kardeşim birazdan arkadaşlarıyla buluşmak için çıkacak. Annemse işte. Yani rahatsız olacak kimse yok." dedim gülerek ve onu temin edercesine.

" Baban?" diye sordu ve bunu sorduğuna anında pişman olmuş gibi dudaklarını birbirine bastırdı. İçinden kendine küfürler ediyor gibi görünüyordu.

" Babam bizimle yaşamıyor." dedim kısaca.

Üzgün bir ifadeyle "Özür dilerim. Bunu sormamam gerekirdi."dedi.

Gülümsedim. Bu meseleyi çok uzun zaman önce aşmıştım.

" Sorun değil. Gerçekten."

Minnettar bir ifadeyle gözlerime baktı. Elimi saçlarıma attım.

" Ne içmek istersin?" diye sordum konuyu değiştirmek için. 

" Su." 

Kıkırdadım. Benden çok çok daha gergin görünüyordu. Kocaman vücudu, oturduğu kanepede küçücük kalmıştı. Bacaklarını birbirine yapıştırmış ve kollarını da kucağında birleştirmiş, dik bir şekilde oturuyordu. Üzerinde salaş v yaka beyaz bir tişört ve altında da siyah bir pantolon vardı. Bu, yalnızca güzel bir vücuda sahip olan oğlanların giyebileceği türden dar kesimli bir pantolondu. Saçları, o hep kendi halinde ama yine de derli toplu şeklindeydi. Jaebeom'un saçları hiç derli toplu olmazdı. Onun o karışık zifiri saçlarını hatırladım ve hemen aklımdan kovdum. Şimdi acı çekmenin sırası değildi.

" Sadece su mu?" 

Bir elimi kot pantolonumun arka cebine koydum. Hareketime şaşırmış gibi bana baktı.

" Hı hı." 

Hareketleri neden böylesine çekingendi? O bu türden bir oğlan değildi. Acaba, diye düşündüm, buraya gelirken bütün özgüvenini askılıkta mı unutmuştu?

" Peki. Suyunu alıp geliyorum. Sen keyfine bak. "

Başıyla onayladı. Mutfağa girdim. Bir anda içimde tuhaf bir hissin varlığını fark ettim. Son Hyunwoo, Shownu salonumdaydı. Ve bir kaç saat boyunca da orada olacaktı. Ne hissetmem gerektiğini kestiremiyordum. Arkadaş olabilirdik değil mi? Sonunda yalnızca ders çalışacaktık, büyütülecek bir şey değildi. Üstelik ikimizin de başka bir düşüncesi ya da ortada heyecanlanacak bir şey yoktu. Yine de karnımdaki hafif hareketlenmeyi ve parmak uçlarımda titreyen nabzımı durduramıyordum. Ona bir şeyler hissettiğimden değildi fakat ben çok romantik bir insandım,böyle olması normaldi; değil mi?

Morning Star' • 2jae *Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin