Öyle yakındaydın ki sana uzanmak için, dağlar kat etmem gerekti. Öyle yanımdaydın ki en uzağımdın. Ve benim yerim de uzaktı sana, yanı başındayken bile. Bu yüzden kırılırdı ellerim, her cüret edişinde tenine. Affet, ben sana ihanet ettim, seni çok s...
Her şeyin iyi olacağına, onu temin ettikten sonra Yoojung'dan ayrıldık. Daha sonra Jaebeom takım arkadaşları Jackson ve Yugyeom' u gördü ve yanlarna gitti. Beni davet etmişti fakat gitmedim. Onları sevmediğimden değildi, hatta olldukça canayakınlardı fakat onların yanında, kendimi Jaebeom'a tamamen ırak hissediyordum. Hayatının beni içermeyen bir parçasının olduğunu bilmek canımı yakıyordu. Ona dahil olamadığım her şey bana düşmandı ve uyum sağlamayı denesem de bir yabancıdan farksız olacağımı biliyordum. O benim en yakın arkadaşımdı. Böyle şeyleri aşmış olmam gerekirdi. Benden başka arkadaşları, ortamları ve zevkleri olmasına. Oysa ben kıskanç bir çocuk gibi onu herkesden sakınmak istiyordum. Bensiz olduğu her dakikadan nefret ediyor, yine de ondan uzak kalmak için elimden geleni yapmam gerektiğini biliyordum. Çünkü ben ona aşık olmuştum. O bunları aşmış olabilirdi. Ben, onun yalnızca en yakın arkadaşıydım, o ise benim en yakın arkadaşım ve aşık olduğum adamdı. Ben aşamazdım, aşamamıştım. Çoktan kat etmiş olmam gereken dağlara yeni zirveler ekliyordum. Bir arkadaşın, yalnızca bir arkadaşın, düşlemiyor olması gereken zirveler.
Kendimi tekrar tekrar aşağı attığım zirveler.
Okulumuzun geniş bir bahçesi vardı. Bir tarafta oldukça geniş olan basketbol sahası, diğer tarafdaysa Jaebeom'un asla ayrılmadığı voleybol alanı vardı. Bir spor salonu mevcuttu fakat bahçeden çok daha küçük olduğundan, takımlar orayı zorunda kalmadıkça kullanmıyordu. Kısaca, spor salonu, benim gibi sporla alakası olmayanların, derslerde zorla tutulduğu yerdi. Jaebeom'dan ayrıldıktan sonra, tek başıma yürümeye başlamıştım. Neredeyse okulun hepsi bahçedeydi ve sanki okulun ilk günü olduğunun farkında değilmiş gibi neşeliydiler. Çok mutlu görünen herkesi tokatlamak istedim. Bazıları sesli bir şekilde gülüyor ve birbirleriyle konuşuyor, bazıları banklarda oturuyor, bazıları şakalaşıyor ve sportifler de nereden bulduklarını bilmediğim çeşitli toplarla oynuyorlardı. Genelde insanları sınıflandırmayı sever ve bunu yalnızca kafamın içiyle sınırlandırırım. Kafamın içinde takılmaktan, gereğinden fazla hoşlanıyordum. Bugünün bölümesi ise sanırım sportifler ve olmayanlar olacaktı. Bugün buna kafayı neden böylesine taktığım hakkındaysa hiçbir fikrim yoktu. Basketbol sahasının önünden geçerken üzerimde hissettiğim bakışlarla düşüncelerimden ayrıldım. Her zaman çok keskin sezgilerim olduğu söylenmişti. Benimle alakalı olmasa da en ufacık şeyi bile fark ederdim. En azından öyle diyorlardı. Fakat şu anki durum tamamiyle farklıydı. Bu bakışlar kasten bana yönlendirilmişti.
Sportiflerden ve okulun altın çocuklarından biri olan Sohn Hyunwoo namıdiğer Shownu gözlerini esirgemiyordu. Elinde tuttuğu basketbol topu ve süper kaslı kolları sportifliğini ele verirken, yüzündeki yarım sırıtışla iyi göründüğünü biliyordu. Bir an için arkamdaki birine baktığını düşündüm ama o gözlerimi yakalamıştı. Gülücüğün benim için olduğunu sanmıyordum fakat bakışları rahatsız edici değildi. Garip hissettirmişti. Ne düşündüğünü ya da bana neden baktığını bilmiyordum. Bilmek istediğimi de sanmıyordum. Dürüst olmak gerekirse biraz şok olmuştum. On saniyelik bir bakışmanın ardından, kaşlarımı istemsizce çatarak gözlerimizi ayıran ben oldum. Kaybolduğunu fark etmediğim okulun gürültüsü geri döndü ve sanki ben de dünyaya geri dönmüştüm. Anlamsız ve üzerine düşünmeyi gerektirmeyen bir andı. Muhtemelen Shownu yalnızca beni birine benzetmişti ya da geçen seneden daha uzun olduğuma şaşırmıştı. Aksi takdirde başka bir mantıklı açıklama olamazdı. Sırt çantamın askılarını sıkı sıkı kavradım ve hızlı adımlarla okula girdim. Sanki bütün yaz boyunca bunu beklemiş gibi heyecanla üzerime atlayan Bambam, ikimizi de neredeyse düşürecekti. Gülerek ve biraz da küfrederek onu üzerimden ittim.
" Yeni müdür yardımcımız kim bil bakalım? " dedi direkt.
Prosedür terbiye sözlerini atlamasına ve doğrudan konuya girmesine bayılıyordum. Nasılsın? Neler yaptın? Ailen nasıl? Gibi cümleler, gerekli olmadıkça ona tamamen uzaktı. Her şeyi kolay yoldan halletmeye bayılıyordu. İnsanlar telafuz etmekte zorlanıyor ve o da açıklayarak vakit kaybetmek istemiyor diye adının Bambam olduğunu söylüyordu. Süper pratik bir insandı.
" Kim? "
" Ben! "
Gülmeye başladım. Rezalet espiri yapıyordu.
" Bay Park. " diye ekledi.
" Bu sene kimseye göz açtırmayacak gibi görünüyor. "
Omuz silktim. Hiçbir zaman kuralları çiğneyen biri olmadığımdan, pek de umrumda sayılmazdı. Bam, ben cevap vermeden, konuşmaya devam etti ve yeni Tesla projesiyle ilgili bir şeyler anlatmaya başladı. O konuşurken bir yandan da dolaplarımıza yürüyorduk.
" Yani tasarımı ancak bu kadar ihtişamsız olabilirdi! "
" Aynı bir kutuya benziyor."
" Yine de bir tane istiyorum. "
" Onunla Bayan Kim'in üzerinden geçebilirdim. "
Bir kahkaha patlattım.
" Geçen sene aranızın düzeldiğini sanıyordum. " dedim.
" Hiç de bile! Bak şimdi, aslında şöyle oldu. "
Dolabımı bulduğum, kilidi açmaya uğraştığım ve içine eşyalarımı fırlattığım sırada Bam hâlâ konuşuyordu. Neyse ki dinlemek çok zor değildi.
☆★☆★☆★☆★☆★☆★☆★☆
Son dersim Felsefeydi ve daha ilk günden canımı okumuştu. Öğretmenimiz ağzının içinden konuştuğundan anlamak yeterince zorken, hâlâ sıcak olan hava dersi dayanılmaz kılmıştı. Decartes düşündükçe varolurken, ben dersi dinlemeye çalışırken yok oluyordum. Ders bitiminde tükenmiş bedenimi sınıftan dışarı fırlattım. Günün yorgunluğu ve bezmişliği üzerimdeydi. Bütün gün Jaebeom'u çok az görmüştüm. O 12. ben ise 11. sınıftım derslerimiz aynı değil ve tenefüsler kısaydı, ayrıca o çoğunda voleybol oynuyordu. Bunun iyi olacağını düşünsem de onu görememekten pek de hoşnut sayılmazdım.
Kütüphaneye gidecek ve iş başvurusunda bulunacağımdan, çantamı toparlamak için son sürat dolabıma ulaştım. Kitaplarımı çantama tıkarken biri bana bakıyordu. Kafamı kitap yığınından kaldırıp, bakışların geldiği yöne baktım. Bir dakika ne?!
Shownu yarı gergin yarı muzip bir tavırla on iki metre ötemde duruyordu. Her iki ifadeyi de nasıl yaptığını bilmiyordum ama sanki bir şeylere kara vermeye çalışıyor gibiydi. Sonunda, uzun kolunu kaldırıp el salladı ve selam verdi.
" Selam Youngjae. "
Adımı biliyor muydu? Geri selam vermeme yetecek süreyi bana tanımadan gülümseyerek uzaklaştı. Benimse neler olduğu hakkındaki fikrim, Bambam'in Bayan Kim'e olan sevgisi kadar azdı.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Shownu. 🍁
Selam. Umuyorum ki keyif almışsınızdır. Lütfen yorumlarınızı esirgemeyin.