Hazırdım. Üzerimdeki basit siyah tişörtle, takılarımla, dağınık saçlarımla ve alışılmadık bir ışıltıyla dolmuş gözlerimle yakışıklıydım. Yakışıklıyım, dedim kendi kendime. Bugün keyfim yerindeydi. Absürt bir şeylerin içimde yükseldiğini hissediyordum.
Birazdan Bambam, Yugyeom ve Wonho beni almaya geleceklerdi. Güz Festivali'ne gidiyorduk! NOX sahne vb. ayarlamalardan dolayı bizden erken varmıştı. Hepimiz çok heyecanlıydık. Bu Jaebeom'un grubu için çok büyük bir fırsattı ve onları büyük bir sahnede dinlemek için can atıyorduk. Heyecandan, daimi huzursuzluğum bile perdelenmişti. Ancak farkındaydım, içimdeki mayhoş sükunetin tek nedeni bu değildi. Sanki bütün anksiyetem durulmuştu. Dibe mi vurduğumu yoksa iyileşiyor mu olduğumu anlayamadım. Yine de kafaya takmadım. Bugün iyi bir gündü.Wonho'nun arabasından yükseldiğini bildiğim korna sesiyle, içine bir iki şey koyduğum sırt çantamı omzuma atıp evden çıktım. Bambam ön camlardan birinden sarkıyordu. Heyecanla bağırdı.
" Festivale gidiyoruz ve gerçekten böyle mi giyindin??????"
Ona ortaparmağımı gösterdiğimde, bir kahkaha patlattı. Üzerindeki payetli mavi gömleğin yakınından bile geçmek istemezdim ama ona yakışmıştı. Ona her şey yakışırdı. Bunu ona söylemeyi aklıma not ettim, iltifatlardan hoşlanıyordu. Hemen arabaya bindim. O sırada Yugyeom, Bambam'in koltuğunu iteleyip bacaklarını sığdırmaya çalışıyordu. Neşeyle kıkırdadım.
Wonho bıkkın bir tavırla " Bütün yol boyunca böylelerdi." dedi.
" Yugyeom 1.90 değil miydin?"
Yugyeom, bir yandan Bambam'in koltuğunu tekmelerken cevap verdi. " Maalesef evet."
" Onu arkaya oturturken ne düşünüyordunuz?" dedim.
Wonho dönüp isyankar bir biçimde " Bambam, arkada oturmak için fazla şık olduğunu söylüyor." dedi.
Bambam arkasına bile dönmeden karşılık verdi. "Gömleğime bunu yapamazdım. Yani bana bir bakınsana! Ayrıca şimdi gitmezsek çocukları, performanslarından önce göremeyeceğiz."
Haklı ve fazlasıyla şıktı.
Wonho gazı kökledi ve 20 dakika içinde festival alanına vardık. Her yeri kaplayan çeşitli standlar, devasa performans platformunu çevrelemişti. Festival kalabalık ancak bunaltıcı değildi, insanlar cıvıl cıvıllardı. Hava açıktı. Yiyecek satan kulübelerin önünden geçerken havanın şekerli, baharatlı ve trans yağıyla ağırlaşmış tadı ciğerlerimize çöküyordu. Daimi bir uğultu vardı, fakat herkesin heyecanı diri olduğundan negatif enerji hissetmemiştim.
Arabadan iner inmez, koşar adımlarla çok az kişinin girmesine izin verilen sahne arkasına koştuk. NOX hazırdı. Hepsi de fevkalade görünüyor ve herkesi mest etmeye and içmiş gibi sağlam duruyorlardı. Jaebeom'un boynunda belirginleşen damara bakınca, biraz da olsa gergin olduğunu anlayabilmiştim. Daima bir sorun yokmuş gibi davranmaya çalışır, moralinin bozulmaması için elinden geleni yapardı. Böyle kendini sıkarken damarları gerilir, çenesi öne çıkar, nefesi yoğunlaşırdı ve pek fazla konuşmazdı. Şu an için yine öyle davranmak istiyordu. Çaktırmamaya çalışsa da anlamıştım. Her zaman anlardım.
Ona iyi şanslar dilemek için sarılırken, ensesini silikçe okşayarak sakinleşmesini umdum. Diğer oğlanlar endişelerini gizlemekte onun kadar becerikli değillerdi. Jackson telaşla zıplıyor, Jooheon devamlı gülüyordu. Mark pek heyecanlı sayılmazdı, gerçi daimi yüz ifadesinden ne hissettiğini anlamak pek kolay olmuyordu.
" En ufak hatanızda kafanıza domates atacağıma söz veriyorum." dedi Bambam.
Jooheon " Sağ ol ya!" derken Yugyeom kol çantasını işaret etti.
" Burda tam bir kilo domates var, dikkat etseniz iyi olur."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Morning Star' • 2jae *
FanfictionÖyle yakındaydın ki sana uzanmak için, dağlar kat etmem gerekti. Öyle yanımdaydın ki en uzağımdın. Ve benim yerim de uzaktı sana, yanı başındayken bile. Bu yüzden kırılırdı ellerim, her cüret edişinde tenine. Affet, ben sana ihanet ettim, seni çok s...